Mesnevi-i Nuriye - page 251

Herkes her mertebede bu hakikati tamamıyla hissede-
mez. Çünkü gaflet, hissi iptal ediyor. Ve bu zamanda
öyle bir derecede iptal-i his etmiş ki, bu elîm elemin acı-
sını ehl-i medeniyet hissetmiyorlar. Fakat hassasiyet-i il-
miyenin tezayüdüyle ve her günde otuz bin cenazeyi
gösteren mevtin ikazatıyla o gaflet perdesi parçalanıyor.
ecnebilerin tağutlarıyla ve fünun-i tabiiyeleriyle dalâlete
gidenlere ve onları körü körüne taklit edip ittiba edenle-
re binler nefrin ve teessüfler!
Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız!
Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten
sonra, hangi akıl ile onların sefahat ve batıl efkârlarına
ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne tak-
lit edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safı-
na iltihak edip, kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam
ediyorsunuz. Agâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba et-
tikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz! Çünkü,
şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve
millete bir istihzadır.
(1)
p
º«/
?n
à°r
ùo
Ÿr
G p
•Gn
ô°u
üdG n
‹p
G r
ºo
c
És
jp
Gn
h *G Én
æj'
ón
g
ALTInCI nOTA
ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-ı
imaniyenin inkârındaki ittifaklarından telâşa düşen ve iti-
kadını bozan bîçare insan!
Bil ki: kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çok-
luğunda değil. Çünkü, insan eğer insan olmazsa, şeytan
Mesnevî-i nuriye | 251 |
Z
ühre
hakaik-ı imaniye:
imana ait haki-
katler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hamiyet:
gayret.
hassasiyet-i ilmiye:
ilme ait olan
dikkat ve ihtimam.
ikazat:
ikazlar, uyarmalar, tem-
bihler.
iltihak:
karışma, katılma.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
iptal:
boş, hükümsüz bırakma.
iptal-i his:
hissin iptali, duyarlılığı
yitirme.
istihfaf:
küçümseme, hafife alma,
alay etme.
istihza:
alaya alma, birisiyle eğ-
lenme, inceden inceye dokundu-
rarak alay etme.
itikat:
kesin inanma, iman.
ittiba:
tâbi olma, uyma, itaat et-
me.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kemiyet:
bir şeyin adet, miktar ve
sayı olarak ifade edilebilen duru-
mu, nicelik.
kıymet:
değer.
mertebe:
derece, basamak.
mevt:
ölüm.
nefrin:
sövüp sayma, lânet oku-
ma.
nota:
dikkat çekici ve uyarıcı bil-
gi.
sefahat:
yasak şeylere, zevk ve
eğlenceye aşırı derecede düşkün-
lük.
sefihâne:
sefih olan kimseye
yakışır yolda, sefihçe.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tağut:
insanları Allah’a karşı isya-
na sevk eden , isyankâr; her batıl
ma’bud, şeytan.
taklit:
başkasının fikir ve görüşle-
rine körü körüne uyma, onun gibi
hareket etme.
teessüf:
üzülme, eseflenme, bir
şeyin tesirini hissetme, acı duyma.
tezayüt:
artma, çoğalma, ziyade-
leşme.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
adavet:
düşmanlık, husumet.
agâh:
bilgili, haberli, uyanık.
âyâ:
kabiliyetsiz, kudretsiz.
şaşkınlık ve sorma ile karışık,
“Acaba mümkün mü?” ma-
nasında, şüphe ve tereddüt
bildiren ünlem edatı.
batıl:
boş ve manasız olan,
gerçeğe uymayan, doğru ve
haklı olmayan.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cenaze:
ölü.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehl-i medeniyet:
şehirliler, şe-
hir halkından olanlar, uygar,
görgülü, kibar ve nazik insan-
lar.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
elîm:
şiddetli, çok dert ve ke-
der veren.
Frenk:
Avrupalı, Fransız.
fünun-i tabiiye:
tabiat fenle-
ri, ilimleri.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
1.
Allah bizi ve sizi dosdoğru yola iletsin.
1...,241,242,243,244,245,246,247,248,249,250 252,253,254,255,256,257,258,259,260,261,...528
Powered by FlippingBook