Mesnevi-i Nuriye - page 242

Bil, ey ikinci Avrupa! sen sağ elinle sakîm ve dalâlet-
li bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti
tutup dava edersin ki, “Beşerin saadeti bu ikisi iledir.”
senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başı-
nı yesin!
ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!
Acaba, hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında,
hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş
ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle zahirî bir surette al-
datıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti
mümkün olabilir mi? ona mes’ut denilebilir mi?
Âyâ, görmüyor musun ki, bir adamın cüz’î bir emir-
den me’yus olması ve vehmî bir emelden ümidi kesilme-
si ve ehemmiyetsiz bir işten inkisar-ı hayale uğraması se-
bebiyle, tatlı hayaller ona acılaşıyor, şirin vaziyetler onu
tazip ediyor, dünya ona dar geliyor, zindan oluyor. Hâl-
buki, senin şeametinle kalbinin en derin köşelerinde ve
ruhunun tâ esasında dalâlet darbesini yiyen, o dalâlet ci-
hetiyle bütün emelleri inkıtaa uğrayan ve bütün elemleri
ondan neş’et eden bir bîçare insana hangi saadeti temin
ediyorsun? Acaba, zail, yalancı bir cennette cismi bulu-
nan ve kalbi, ruhu cehennemde azap çeken bir insana
mes’ut denilebilir mi? İşte, sen bîçare beşeri böyle baş-
tan çıkardın; yalancı bir cennet içinde cehennemî bir
azap çektiriyorsun.
ey nev-i beşerin nefs-i emmaresi! Bu temsile bak, be-
şeri nereye sevk ettiğini bil. Meselâ bizim önümüzde iki
yol var. Birisinden gidiyoruz. görüyoruz ki, her adım
âyâ:
hayret ve şaşkınlık ifade
eden edat, acaba.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, zavallı.
beşer:
insan, insanlık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cehennemî:
cehenneme has,
cehenneme ait, cehennem gibi,
(sıcak veya yakıcı).
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, doğru yoldan ayrılma, azma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
emel:
şiddet arzu, ümit.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından incele-
yen ilim.
inkisar-ı hayal:
hayal kırıklığı,
umduğunu bulamama.
inkıta:
kesilme, arkası gelmeme,
devam etmeme, devamlı olma-
ma.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
medeniyet:
medenîlik, şehirlilik,
uygarlık.
mes’ut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
meselâ:
örneğin.
me’yus:
ye’se düşmüş, ümitsiz,
kederli.
musibet:
felâket, belâ.
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
Z
ühre
| 242 | Mesnevî-i nuriye
muzır:
zararlı, zarar veren.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah işlerin yapılmasını
emreden nefis.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
neşir:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık; hayatın özü ve esası.
saadet:
mutluluk.
sakim:
hasta, hastalıklı; doğru
olmayan, hatalı.
sefih:
gösterişe, zevk ve eğ-
lenceye aşırı düşkün; faydayı
zararı ayırdetme yeteneğin-
den mahrum.
sevk:
önüne katıp sürme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şeamet:
uğursuzluk, meyme-
netsizlik.
tazip:
azap çektirme, eziyet
etme, sıkıntı verme.
temin:
sağlama.
temsil:
benzetme, misal getir-
me.
vaziyet:
durum.
vehmî:
vehimle ilgili, aslında
var olmadığı hâlde varmış gi-
bi görülen her hangi bir şeye
ait.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi
kötüden ayırabilen ve iyilik
etmekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî bir
his.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
zail:
zeval bulan, sona eren,
devamlı olmayan, yok olan.
zindan:
hapishane.
ziynet:
süs.
1...,232,233,234,235,236,237,238,239,240,241 243,244,245,246,247,248,249,250,251,252,...528
Powered by FlippingBook