Mesnevi-i Nuriye - page 235

“Ben neyim? ne kıymetim var ki, benim için kıyamet
kopsun, mizan vazedilsin, hesap görülsün?” demeye
hakkın yoktur.
ey kemal-i gurur ile dalâlet kürsüsünde oturan! Haya-
tına mağrur olma. zira, o hayat bir mugalâta ile kaimdir.
Şöyle ki: o kürsüde oturan dâl, zeval ve fenânın dehşe-
tini düşünüp korktuğu zaman saadet-i ebediye ihtimaline
kaçar, tekâlif-i diniyenin terkinde de ahiretin olmayacağı
ihtimaline kaçar. Bu mağlâta ile, her iki elemden kurtu-
luyor! lâkin, kısa bir zamanda düğüm açılır, hakikat or-
taya çıkar. ne birinci ihtimal elemini izale eder ve ne de
ikinci ihtimal yükünü tahfif eder.
Ve keza, musibet taammüm ettiğinde, elem hafif olur.
“Ben de emsalim gibiyim” diye, yine yük altından kaçar.
Fakat, musibet âmm olduğunda, elemi muzaaf olur, kat
kat ziyade olur. Çünkü, kendisi gibi, akrabası, ahbabı da
o musibete dâhildir. Çünkü, insanın ruhu, ebna-i cinsiy-
le alâkadardır; ne kadar umumî olursa, o kadar da elemi
fazla olur.
ey şek cephesinde, gaflet gölgesinde istirahate çekilen
bîçare! gaflet serinliğinde şek içinde zevk ettiğin lezzeti
lezzet sanma. o, zehirli baldır, az bir zaman sonra
cehennemî bir azaba inkılâp edecektir. eğer âlâmın lezai-
ze, nârın nura inkılâp etmesi emelinde isen, evkat-ı ham-
sede rükû ve sücud kancasıyla gururun hortumunu bük,
sık başını kır, imanı doldur, sonra âyâta tefekkür ile taate
devam eyle ki, şek ve gaflet perdeleri yırtılsın. Bu dalâlet
Mesnevî-i nuriye | 235 |
h
aBBe
/Z
eYlü
Z
-Z
eYil
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
kaim:
ayakta duran, var olan.
kemal-i gurur:
tam bir gurur, bö-
bürlenme ve büyüklenme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kıymet:
değer.
kürsü:
taht, makam.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
mağlâta:
mugalâta, zihin karıştı-
racak saçma söz, boş ve manasız
söz, karşısındakini yanıltmak için
söylenen boş lâkırdı.
mağrur:
gururlu; kendini beğen-
miş, büyüklük taslayan.
mizan:
ahirette günah ve sevap-
ların, iyilik ver kötülüklerin ölçüle-
ceği terazi, manevî ölçü aleti.
mugalâta:
safsata, ağız kalabalığı.
musibet:
felâket, belâ.
muzaaf:
kat kat, iki misli.
nâr:
ateş.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
taammüm:
umumîleşme, genel
olma, yaygınlaşma.
taat:
itaat etme, Allah’ın emirleri-
ni yerine getirip yasaklarından ka-
çınma.
tahfif:
hafifletme, yükünü azalt-
ma.
tefekkür:
derin düşünme; eşya-
nın hakikatini, yaratıcının sırlarını
kavramak ve ibret almak için zih-
nen ve kalben düşünme.
tekâlif-i diniye:
dinî teklifler, din-
le ilgili sorumluluklar.
umumî:
genel.
vazedilme:
koyulma, konulma.
zeval:
sona erme, yok olma, öl-
me.
ziyade:
çok, fazla.
ahbap:
dostlar.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
âlâm:
kederler, elemler, acılar.
âmm:
genel, umumî.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
azap:
günahlara karşı kabirde
ve ahirette çekilecek ceza.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cehennemî:
cehenneme has,
cehenneme ait, cehennem gi-
bi, (sıcak veya yakıcı).
dâhil:
girme, içinde olma.
dâl:
sapkınlar, doğru ve Hak
yoldan uzaklaşanlar.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
dehşet:
büyük tehlike karşı-
sında korkma ve şaşırıp kal-
ma.
ebna-i cins:
kendi cinsinden
olanlar.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
emel:
şiddet arzu, ümit.
emsal:
benzerler.
evkat-ı hamse:
beş vakit; sa-
bah, öğle, ikindi, akşam ve
yatsı namazlarının kılındığı va-
kitler.
fenâ:
yokluk, son bulma, ge-
çicilik.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
gurur:
kibir, kendi yüksek ve
değerli tutarak böbürlenme.
hakikat:
gerçek, doğru.
ihtimal:
olabilirlik.
iman:
inanç, itikat.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
1...,225,226,227,228,229,230,231,232,233,234 236,237,238,239,240,241,242,243,244,245,...528
Powered by FlippingBook