Mesnevi-i Nuriye - page 229

2. İnsanın bedeninde, zerrattan teşekkül eden müte-
halif mürekkebat adedince, matbaalarda hurufatı tertip
etmek için kullanılan kalıplar gibi, kalıplar lâzımdır.
3. kârgir kemerlerin taşları gibi, her bir zerrenin, ar-
kadaşlarına hem hâkim, hem mahkûm olması lâzım ge-
lir. Ve keza, her birisi ötekilere hem zıt, hem misil, hem
mutlak, hem mukayyet olması lâzımdır.
İkinci kelimenin muhalâtı:
1. İnsanın mehazı, yani insanı teşkil eden maddeler,
eczahanelerde bulunan ağızları mühürlü ayrı ayrı çeşit
çeşit mütebayin ilâçlar gibi maddelerdir. Hiç kimsenin eli
dokunmaksızın, ihtiyaç nispetinde, kemal-i intizam ve
muvazene ile, o ilâçların şişelerden kendi kendine çıkıp
hayatî bir macun vaziyetine gelmesi mümkün ise, insa-
nın da sânisiz, esbap ve mevadd-ı camideden sudûru
mümkündür, diyebilir.
2. Bir şeyin kemal-i intizam ile gayr-i mahdut, kör, sa-
ğır, camit, şuursuz esbaptan sudûrunun muhaliyeti nis-
petinde, sânisiz, insanın da o maddelerden yapılması
muhaldir. Maahaza, maddî esbabın yalnız zahire taallûku
vardır; bâtındaki lâtif, ince, garip nakışlara, sanatlara nü-
fuzu yoktur.
3. o kelimenin iktizasına göre, kemal-i ittifak ve inti-
zam ile ihtiyacat nispetinde gayr-i mahsur esbabın bir cüz-
de, bir hücrede içtimaları lâzım gelir. Bu içtima, âlemin
Mesnevî-i nuriye | 229 |
h
aBBe
/Z
eYlü
Z
-Z
eYil
dığı, çıkarıldığı yer, bir şeyin aslı-
nın alındığı kaynak.
mevadd-ı camide:
cansız madde-
ler.
misil:
benzer, eş.
muhal:
imkânsız.
muhalât:
muhaller, olması müm-
kün olmayanlar.
muhaliyet:
imkânsızlık, imkânsız
oluş.
mukayyet:
kayıtlı, sınırlı, bağlı.
mutlak:
herhangi bir kayda bağlı
olmayan, kayıtsız, şartsız.
muvazene:
denge, ölçü.
mürekkebat:
mürekkep şeyler,
bileşikler, karışımlar.
mütebayin:
birbirine uymayan,
birbirinden ayrı, zıt.
mütehalif:
birbirine uymayan, de-
ğişken.
nakış:
işleme, süsleme.
nispet:
oran, ölçü.
nüfuz:
geçerli olma, işleme.
sâni:
yapan, işleyen, yapıcı.
sudûr:
sâdır olma, meydana çık-
ma, olma.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
taallûk:
alâkalı, münasebetli ol-
ma.
tertip:
dizme, sıralama, düzene
koyma.
teşekkül:
şekillenme, meydana
gelme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
vaziyet:
durum.
zahir:
dış yüz, görünüş.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
bâtın:
görünmeyen taraf, iç
kısım.
camit:
ruhsuz, cansız.
cüz:
parça.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
garip:
tuhaf, hayret verici.
gayr-i mahdut:
hudutsuz, sı-
nırsız, sonsuz.
gayr-i mahsur:
sayısızca, sı-
nırsız.
hâkim:
hükmeden.
hayatî:
hayat için mecburî
olan, yaşamak için gerekli
olan.
hurufat:
harfler.
içtima:
toplanma.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu
olan şeyler.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu
kılma.
kârgir:
taş veya tuğla inşaat,
taş veya tuğladan yapılmış bi-
na.
kemal-i intizam:
intizamın
mükemmel oluşu, tam ve ek-
siksiz düzen.
kemal-i ittifak ve intizam:
mükemmel bir birliktelik ve
düzen.
kemer:
daire çemberinin par-
çası biçiminde veya bu şekli
andıran mimarî şekil.
keza:
böylece, aynı şekilde.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
macun:
hamur kıvamına geti-
rilmiş ilâç.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
mahkûm:
kendine hükmolu-
nan, hükümlü.
mehaz:
menba, bir şeyin alın-
1...,219,220,221,222,223,224,225,226,227,228 230,231,232,233,234,235,236,237,238,239,...528
Powered by FlippingBook