Mesnevi-i Nuriye - page 231

1. kâinattır. evet, kâinatın ihtiva ettiği bütün zerrat ve
mürekkebatın her birisi, elli beş lisan ile şahadet etmek-
tedir.
2. kur’ân’dır. evet, kur’ân, bütün enbiya, evliya ve
muvahhidînin kitaplarıyla sahife-i kevn ve vücutta yaratı-
lan icadî ve tekvinî ayetler, Hâlık’ın hallâkıyetine adil şa-
hitlerdir.
3. Mahlûkatın reisi ve resulü, bütün enbiya, evliya,
melâike ile birlikte her şeyin sânii Allah olduğuna ilân-ı
şahadet ediyorlar.
4. İns ve cin taifeleri, envaen ihtiyacat-ı fıtriyesiyle şa-
hittirler.
5. Ulûhiyet ve hallâkıyetin Allah’a mahsus ve münha-
sır olduğuna Allah da şahadet ediyor.
Arkadaş! sanatın, vücuh-i selâse-i mezkûre üzerine
mümkine; veya hakkın istilzam ettiğine nazaran, Vacib’e
olan isnadı meselesi, semeredar bir ağaç meselesi gibi-
dir. Şöyle ki:
Ağacın o semereleri, ya vahdete isnat edilir, yani neş-
vünema kanunuyla ağacın kökünden, kök de çekirdek-
ten, çekirdek de evamir-i tekviniyeyi temessülden, eva-
mir-i tekviniye de “kün!” emrinden, “kün!” emri dahi
Vahid-i Vacib’den sâdır olmuştur. o vakit, o ağaç bütün
eczasıyla, yapraklarıyla, dallarıyla, semereleriyle, yaratı-
lış kolaylığında, bir semere-i vahide hükmünde olur.
Çünkü, vahdete nispeten, küçük bir semere ağacıyla pek
Mesnevî-i nuriye | 231 |
h
aBBe
/Z
eYlü
Z
-Z
eYil
lisan:
dil.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
melâike:
melekler.
mesele:
önemli konu.
muvahhidîn:
muvahhitler, tevhit
edenler, Allah’ın varlığına ve birli-
ğine inananlar.
mümkin:
mümkün, olabilir olan-
lar, yaratılanlar.
münhasır:
sınırlanmış, sınırlı.
mürekkebat:
mürekkep şeyler,
bileşikler, karışımlar.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
neşvünema:
yayılıp gelişme, bü-
yüyüp gelişme; büyüme, boy at-
ma, yetişme, gelişme.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
reis:
başkan.
resul:
Allah’ın elçisi, peygamber.
sâdır olmak:
çıkmak, meydana
gelmek, ortaya çıkmak.
sahife-i kevn ve vücut:
oluş ve
varlık sayfası.
sâni:
sanatlı yapan, işleyen, yapı-
cı; sanatkâr.
semere:
meyve, yemiş.
semeredar:
meyveli, faydalı neti-
celer veren.
semere-i vahide:
bir tek meyve.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
taife:
takım, güruh.
tekvinî:
tekvin ile ilgili, yaratma-
ya, var etmeye dair.
temessül:
bir şekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâkimi-
yeti ile kâinattaki her şeyi kendi-
sine ibadet ve itaat ettirmesi.
vacib:
varlığı zorunlu olan ve baş-
kasının varlığına bağlı olmayan.
vahdet:
birlik ve teklik.
vahid-i vacib:
varlığı zorunlu olan
ve başkasının varlığına muhtaç ol-
mayan, bir ve tek olan Allah.
vücuh-i selâse-i mezkûre:
önce-
den söylenen üç cihet, üç yön.
zerrat:
zerreler, atomlar.
âdil:
adaletli olan, doğruluk
gösteren.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık .
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
envaen:
tür veya cins olarak;
cinsleri itibarıyla.
evamir-i tekviniye:
yaratma
içeren emirler, varlığın yaratı-
lışıyla ilgili işler.
evliya:
velîler, Allah dostları.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hallâkıyet:
yaratıcılık.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
icadî:
vücuda getirme ve ya-
ratılışa ait.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ihtiyacat-ı fıtriye:
yaratılış ge-
reği olan ihtiyaçlar.
ilân-ı şahadet:
şahitliği herke-
se duyurma.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
isnat:
dayandırma, mal etme,
bir şeyi bir kimseye ait göster-
me.
istilzam:
gerekli görme, lü-
zumlu görme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kanun:
kaide, kural.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e in-
dirilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
kün:
‘ol’ manasında Allah’ın
varlıkları yaratırken verdiği
emir.
1...,221,222,223,224,225,226,227,228,229,230 232,233,234,235,236,237,238,239,240,241,...528
Powered by FlippingBook