İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Bu güzel âlemin bir Malik’i bulunmaması muhal oldu-
ğu gibi; kendisini insanlara bildirip tarif etmemesi de mu-
haldir
. Çünkü, insan, Malik’in kemalâtına delâlet eden
âlemin hüsnünü görüyor; ve kendisine beşik olarak yara-
tılan küre-i arzda istediği gibi tasarruf eden bir halifedir.
Hatta, sema-i dünyada dahi aklıyla çalışıyor ve küçüklü-
ğüyle, zaafiyetiyle beraber, harika tasarrufat-ı acibesiyle,
eşref-i mahlûkat ünvanını almıştır. Ve elinde cüz-i ihtiyârî
bulunduğundan, bütün esbap içerisinde en geniş bir sa-
lâhiyet sahibidir. Binaenaleyh, Malik-i Hakikî’nin rusül
vasıtasıyla böyle yüksek, fakat gafil abdlerine kendisini
bildirip tarif etmesi zarurîdir ki, o Malik’in evamirine ve
marziyatına vâkıf olsunlar.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsanın vehim, farz, hayal duygularına varıncaya ka-
dar bütün hassaları bilahare rücu edip, bilittifak hakka il-
tica ettiklerini ve batıla hiçbir ihtimal ve imkânın kalma-
dığını ve kâinatın ancak ve ancak kur’ân’ın izah ettiği
şekilde bulunduğunu gördüm.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Âlem-i ziya, âlem-i hararet, âlem-i hava, âlem-i kehrü-
ba, âlem-i elektrik, âlem-i cezp, âlem-i esir, âlem-i misal,
âlem-i berzah gibi âlemler arasında müzaheme ve yer
darlığı yoktur. Bu âlemler, hepsi de ihtilâlsiz, müsademe-
siz küçük bir yerde içtima ederler.
Mesnevî-i nuriye | 221 |
h
aBBe
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
halife:
yeryüzünde bazı hususlar-
da Allah adına ve yine Allah’ın iz-
niyle hareket eden.
harika:
olağanüstü.
hassa:
bir şeye mahsus olan özel-
lik, nitelik.
hüsün:
güzellik.
içtima:
toplanma.
ihtilâl:
bozulma, karışıklık, inti-
zamsızlık.
ihtimal:
olabilirlik.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
Malik:
sahip; her şeyin gerçek sa-
hibi olan Allah.
Malik-i Hakikî:
her şeyin hakikî
sahibi ve maliki olan Allah.
marziyat:
razı olunacak şeyler, Al-
lah’ın rızasına dair olanlar, Allah’ın
rızasına mazhar olacak hâl ve ha-
reketler.
muhal:
imkânsız.
müsademe:
çarpışma, çatışma,
vuruşma.
müzaheme:
izdiham
hâli,
sıkışıklık, sıkıntılı durum.
rusül:
resuller, peygamberler.
rücu:
dönme, geri dönme.
salâhiyet:
yetki, bir işi yapmaya
veya işe karışmaya hakkı bulun-
ma.
sema-i dünya:
dünyanın seması,
gökyüzü.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içi-
ne alacak şekilde anlatma.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup ida-
re etme, mülkünü istediği gibi kul-
lanma.
tasarrufat-ı acibe:
tuhaf, hayret-
te bırakan tasarruflar, idare etme-
ler.
ünvan:
ad, isim.
vâkıf:
bir şeyi elde eden, bir işten
haberli olan.
vehim:
kuruntu.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük, der-
mansızlık.
zarurî:
zorunlu.
abd:
kul.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri.
âlem-i berzah:
ruhların kıya-
mete kadar kalacakları âlem;
kabir âlemi.
âlem-i cezp:
çekim âlemi.
âlem-i elektrik:
elektrik âle-
mi.
âlem-i esîr:
tüm uzayı doldu-
ran şeffaf madde olan esîr âle-
mi.
âlem-i hararet:
sıcaklık âlemi,
ısı.
âlem-i hava:
hava âlemi, at-
mosfer.
âlem-i kehrüba:
manyetik
varlıklar âlemi.
âlem-i misal:
görüntüler âle-
mi, dünyadaki işlerin görüntü-
lendiği ve gözlendiği, ruhların
bulunduğu âlem.
âlem-i ziya:
ışık âlemi.
batıl:
boş ve manasız olan,
gerçeğe uymayan, doğru ve
haklı olmayan.
bilahare:
sonra, sonradan,
sonraları.
bilittifak:
ittifakla, beraberce,
el birliğiyle.
cüz-i ihtiyarî:
Cenab-ı Hak ta-
rafından insana verilen arzu
serbestliği; dilediği gibi hare-
ket edebilme kuvveti; cüz’î
irade.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
eşref-i mahlûkat:
mahlûkatın
en eşrefi, yaratılmışların en
şereflisi; insan.
evamir:
emirler, buyruklar,
buyrultular, işler.
farz:
kabul.
gafil:
gaflette bulunan, endi-