Mesnevi-i Nuriye - page 222

kezalik, pek geniş gaybî âlemlerin de bu küçük arzda
içtimaları mümkündür. evet, hava, su, insanın yürüyüşü-
ne; cam, ziyanın geçmesine; şuaın röntgen vasıtasıyla
kesif cisimlere bile nüfuzuna; ve akıl nuruna, melek ru-
huna, demirin içine hararetin akmasına, elektriğin cere-
yanına bir mâni yoktur.
kezalik bu kesif âlemde ruhanîleri deverandan, cinnî-
leri cevelândan, şeytanları cereyandan, melekleri seye-
randan menedecek bir mâni yoktur.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
göz, lâmba, şems gibi nur ve nuranî şeylerde cüz’î-
küllî, cüz-küll, bir-bin müsavidir.
evet, şemse bak! onun timsalleriyle seyyarat, denizler
ve havuzlar, katre, kabarcıklar gibi bütün şeffaf şeyler,
kemal-i sühuletle temessül ediyorlar.
kezalik, Şems-i ezelî şu kâinat kitabında bütün babla-
rı, fasılları, satırları, cümleleri, harfleri def’aten bilâkülfet
yazıyor. Ve ba’sü ba’delmevtte dahi, aynı bu sühulet var-
dır. “
Hilkatiniz ve ba’siniz, bir nefsin hilkat ve ba’si gibi-
dir
(1)
diye kur’ân-ı kerîm emrediyor.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Her şeyi tahrik eden zerrat-ı müteharrikenin muayyen
hadlerine kadar hareket ettikten sonra tevakkuf ve dur-
malarına dikkat eden adam anlar ki, her şeyin hudu-
dunda, daima harekette bulunan zerratı durdurup geri
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
arz:
yer, dünya.
ba’sü ba’delmevt:
ölümden son-
ra tekrar dirilme.
bab:
bir kitap gibi düşünülen kâ-
inatın her bir kısmı, bölümü.
ba’s:
diriltme, ihya, öldükten son-
ra kıyamet günü diriliş.
bilâkülfet:
zahmetsiz, sıkıntısız,
zorlanmadan.
cereyan:
akma, bir tarafa doğru
akış.
cevelân:
yerinde durmayıp gez-
me, hareketlilik.
cinnî:
cin taifesinden olan.
cüz’î:
küçük, az.
def’aten:
birdenbire, bir defada,
âni olarak.
deveran:
dönme, dönüp dolaşma.
fasıl:
kısım, bölüm.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyen-
lere ait.
had:
sınır.
hararet:
sıcaklık.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
hudut:
sınırlar.
içtima:
toplanma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
katre:
damla.
kemal-i sühulet:
kolaylığın son
derecesi, tam bir kolaylık.
kesif:
kaba, yoğun, şeffaf olma-
yan.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
küll:
bütün, bir şeyin tamamı.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
mâni:
engel.
menetme:
yasak etme, engelle-
me, mâni olma.
muayyen:
belirli.
müsavi:
eşit.
nefis:
hayat, ruh, can.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
ruh:
hayat ve canlılık veren
şey.
ruhanî:
gözle görülmeyen,
cismi olmayan, elle tutulama-
yan varlıklar.
seyeran:
gezme, gezinme, ge-
zinti.
seyyarat:
gezegenler.
sühulet:
kolaylık.
şeffaf:
saydam.
şems:
güneş.
Şems-i ezelî:
ezelî güneş; var-
lığının başlangıcı olmayan ve
her şeyi nurlandıran Cenab-ı
Hak.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından
uzanan ışık telleri.
tahrik:
hareket ettirme, hare-
kete geçirme.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
tevakkuf:
duraklama, durma.
timsal:
resim, suret, şekil.
vasıta:
aracılık.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerrat-ı müteharrike:
hare-
ket eden, hareket hâlinde
olan zerreler, atomlar.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1.
Lokman Suresi: 28.
h
aBBe
| 222 | Mesnevî-i nuriye
1...,212,213,214,215,216,217,218,219,220,221 223,224,225,226,227,228,229,230,231,232,...528
Powered by FlippingBook