Mesnevi-i Nuriye - page 225

İ’lemEyyühe’l-Aziz!
senin şuur ve ilminin sana taallûku, ahval ve levazı-
mat-ı ihtiyacatın nispetindedir. Çünkü, sebep ile müseb-
bep, kuvvet ile amel arasında münasebet lâzımdır; fazla,
noksan olmamalıdır.
senin sana olan şuur ve ilminin nispeti, Hâlık’ın sana
olan nazar ve ilmine nispetle bir kıl gibidir. Binaenaleyh,
pek cüz’î olan ilim ve şuurunla Şems-i ezelî’nin ilim ve
nazarına mukabele etmekle, gündüz ortasında, güneşin
altında, güneşin ziyasıyla mübarezeye çıkan ateş böceği
gibi olma.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Cenab-ı Hakkın ef’ali birbirine münasip, âsârı birbiri-
ne müşabih, esması birbirine âyine ve ma’kes, sıfâtı bir-
birine mütedâhil, şuunatı memzuç ise de, her birisi için
hususî bir tavır, bir hâl vardır ki, maksud-i bizzat o husu-
sî tavırdır; sair tavırlar ise, tebeîdirler. Binaenaleyh, me-
selâ, Hâlık’ın âsârından cemadata baktığın zaman, aza-
met ve kudreti kastına hedef yap; başka isimlerin tecelli-
yatını tebean düşün. Hayvanata bakarken, merhamet
kastıyla bak; sair tecelliyata tebeî bir nazarla bak.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
kur’ân-ı kerîm bütün insanlara rahmettir. Çünkü her
bir insanın, şu hakikî âlemden kendisine mahsus hayalî
bir âlemi olduğu gibi, herkes kendi meşrebine göre
Mesnevî-i nuriye | 225 |
h
aBBe
olunarak meydana getirilen.
müşabih:
birbirine benzeyen, ara-
larında benzerlik bulunan şeyler-
den her biri.
mütedâhil:
tedahül eden, birbiri
içine geçen.
nazar:
bakış.
nispet:
oran, ölçü.
rahmet:
ihsan edilen, bahşedilen
nimet.
sair:
diğer, başka, öteki.
sıfat:
vasıf, nitelik.
Şems-i ezelî:
ezelî güneş; varlığı-
nın başlangıcı olmayan ve her şe-
yi nurlandıran Cenab-ı Hak.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler, hâl-
ler; işler.
şuur:
bilinç; bir şeyin inceliklerini
iyice idrak etme, anlayış.
taallûk:
alâkalı, münasebetli ol-
ma.
tebean:
ikinci derecede olarak,
dolaylı olarak, endirekt olarak.
tebeî:
kastî olmayan, tâbi olarak
başkasının vücudu ile devam
eden.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem:
dünya, cihan.
amel:
fiil, iş.
âsâr:
eserler.
azamet:
büyüklük.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cemadat:
cansız varlıklar.
cüz’î:
küçük, az.
ef’al:
fiiller, işler.
esma:
adlar, isimler.
hakikî:
gerçek.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hayalî:
hayalle ilgili, gerçek ol-
mayan.
hayvanat:
hayvanlar.
hususî:
özel.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
ilim:
bilgi, marifet.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
levazımat-ı ihtiyacat:
ihtiyaç-
ların gerektirdikleri.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
ma’kes:
ayna.
maksud-i bizzat:
kendi mak-
sadı, şahsî gaye, şahsî amaç.
memzuç:
birbirine mezcol-
muş, karışmış.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
meselâ:
örneğin.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
mukabele:
karşılık verme,
karşılama.
mübareze:
çatışma, kavga.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münasip:
uygun.
müsebbep:
sebep olarak or-
taya konulmuş olan, sebep
1...,215,216,217,218,219,220,221,222,223,224 226,227,228,229,230,231,232,233,234,235,...528
Powered by FlippingBook