Mesnevi-i Nuriye - page 234

geçme. Çünkü, icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzel-
lik tafsilâtında yoktur. Hem de, afakî tefekkür dipsiz de-
nize benziyor, sahili yoktur; içine dalma, boğulursun.
Arkadaş! nefsî tefekkürde tafsilâtlı, afakî tefekkürde
ise icmalî yaparsan, vahdete takarrüp edersin. Aksini
yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır, evham seni hava-
landırır, enaniyetin kalınlaşır; gafletin kuvvet bulur, ta-
biata kalbeder. İşte dalâlete isal eden kesret yolu budur.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsan ne kadar cahil ve gafildir, ne kadar yolunu şaşır-
mış, nefsine zarar veriyor. dokuz vecihle menfaati mu-
hakkak, yalnız bir vecihle zararı mevhum olan büyük bir
hayr-ı azîmi terk, dalâleti irtikâp eder.
evet, sofestaînin bir şüphesi için, binlerce menfaat
delilleri olan hidayeti terk ediyor. Hâlbuki insan çok veh-
ham, ihtiyatlı olduğuna nazaran, dünyevî bir işte onda
bir zarar ihtimali varsa, içtinap eder; ahiret işi olursa, on-
da dokuz zarar ihtimali olduğu hâlde, içtinap etmez. İşte
cehalet bu kadar olur.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
ruh-i insanî gayr-i mütenahi ihtiyaçlara giriftar, gayr-i
mütenahi elemlere mahaldir, gayr-i mahsur lezzetlere
iştihalıdır, gayr-i mahdut âmâli beslemektedir; hatta,
kalbin dalâletiyle beraber, ruhtan fışkıran şefkat, gayr-i
mütenahi elemleri tazammun ediyor. Binaenaleyh,
afakî:
dışa dönük.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âmâl:
emeller, arzular, istekler.
Binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cahil:
Allah’ı tanımayan, İlâhî ha-
kikatlerden habersiz, hak bilgisin-
den yoksun.
cehalet:
cahillik, ilimden yoksun
olma, İlahî hakikatlerden habersiz
olma.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, doğru yoldan ayrılma, azma.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
dünyevî:
dünyaya ait.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
evham:
vehimler, zanlar, kuruntu-
lar.
fezleke:
hülâsa, netice, muhtasar,
özet.
gafil:
gaflette bulunan, endişesiz,
nefsine uyarak Allah’ın emirlerini
unutan.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
gayr-i mahdut:
hudutsuz, sınırsız,
sonsuz.
gayr-i mahsur:
sayısızca, sınırsız.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, sonu ol-
mayan, nihayetsiz.
giriftar:
tutkun, düşkün, müptelâ.
hayr-ı azîm:
büyük hayır.
hidayet:
doğru olan, hak olan.
icmal:
kısa anlatma, özetleme, ay-
rıntılara girmeme.
icmalî:
kısaca, topluca, tafsilsiz,
toplu, kısa.
içtinap:
çekinme, sakınma, uzak
durma.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
irtikâp:
kötü, fena ve günah teş-
kil edecek bir iş yapma, kötü iş iş-
leme.
isal:
ulaştırma, eriştirme.
iştiha:
fazla istek, arzu.
kalbolma:
bir halden diğer bir ha-
le geçme, dönüşme.
kesret:
çokluk.
kıymet:
değer.
h
aBBe
/Z
eYlü
Z
-Z
eYil
| 234 | Mesnevî-i nuriye
mahal:
yer.
menfaat:
fayda.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
nazaran:
nispeten, kıyaslaya-
rak, göre.
nefis:
kişinin kendisi, şahsı.
nefsî:
kişiye ait, kişi ile alâka-
lı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
ruh-i insanî:
insanın ruhu, in-
sanın bizatihi kendisi, benliği,
ruhu.
sofestaî:
eski Yunan felsefe-
sinde hiçbir şeyin mutlak ha-
kikatinin olmadığı, her şeyin
ölçüsünün insanın bilgisine
dayalı olduğu inancını savuna-
rak değerleri ve ahlâkı sorgu-
layarak tahrip etmeye çalışan
kimse.
şefkat:
merhamet ve acıma
yüklü karşılıksız sevgi.
tabiat:
var olan her şeyin ya-
ratılış ve yaşayış kurallarının
tümü.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar,
izahlar.
takarrüp:
yakınlaşma, yaklaş-
ma, yanaşma.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
vahdet:
birlik ve teklik.
vecih:
cihet, yön.
vehham:
çok şüphe ve vesve-
se eden, çok kuruntulu; ve-
himli, kuruntulu.
1...,224,225,226,227,228,229,230,231,232,233 235,236,237,238,239,240,241,242,243,244,...528
Powered by FlippingBook