Mesnevi-i Nuriye - page 219

etvar ve ahvalin her birisi sana ait nimetler defterine kay-
dedilmiştir. Bu itibarla, senin geçirmiş olduğun zaman
şeridine elmas gibi nimetler dizilmiş, tam bir gerdanlık
veya nimetlerin envaına bir fihriste şeklini veriyor. Bina-
enaleyh, geçirmiş olduğun vücudun her menzilinde ve
vaziyetinde, etvarında, ahvalinde, “nasıl bu nimete vâsıl
oldun? ne ile müstahak oldun? Ve şükründe bulundun
mu?” diye suale çekileceksin. Çünkü, vukua gelen hâller
suale tâbidir. Amma, imkânda kalıp vukua gelmeyen
şeyler suale tâbi değildir. geçirmiş olduğun ahval vuku-
attır, gelecek ahvalin ademdir. Vücut mes’uldür, adem
ise mes’ul değildir. öyle ise, mazide şükrünü eda etme-
diğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsanı havalandırıp baş aşağı felâkete atan şöyle bir
hâl var:
İstihkak nazara alınmayarak, Hakkın takdiri hakkında
tefrit veya ifrat yapılır. Ve kuvvetine, kıymetine bakılma-
yarak, küçük veya büyük bir yük altına alınır gibi, gayr-i
insanî hâller, insanı insaniyetten düşürür, ya zulme veya
kizbe sevk eder.
Meselâ, bir fırka askerin mümessili bir nefer, bütün as-
kerlik umurunu bilmek veya bir katre sudaki timsalinden,
şemsin azametini göstermek talebinde bulunmak, en
yüksek bir insafsızlıktır. Çünkü, vasıf ile ittisaf arasında
fark vardır. Meselâ, katredeki timsal, şemsin evsafını
gösterir, amma o evsaf ile muttasıf olamaz.
Mesnevî-i nuriye | 219 |
h
aBBe
menzil:
durak, konak yeri.
meselâ:
örneğin.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
muttasıf:
vasıflandırılan, sıfatla-
nan, nitelenen.
mümessil:
temsil eden, temsilci.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
nazar:
bakış, dikkat.
nefer:
asker, er.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sual:
sorma, soruşturma.
şems:
güneş.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hâl ile Allah’ı hamd et-
me.
takdir:
Allah’ın takdiri, Allah’ın il-
miyle belli bir düzen vermesi.
talep:
istek, dilek.
tefrit:
ortalamanın altında kalma,
tersine aşırılık, ifratın zıddı.
timsal:
resim, suret, şekil.
umur:
işler.
vasıf:
sıfat.
vâsıl:
ulaşan, erişen, kavuşan.
vaziyet:
durum.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hâdi-
seler, olaylar.
vücut:
beden, varlık.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
adem:
yokluk, olmama.
ahval:
hâller, durumlar.
amma:
ama, lâkin, ancak.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
eda:
yerine getirme.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
etvar:
hâl ve hareketler, işler,
tarzlar, tavırlar.
evsaf:
vasıflar, nitelikler, özel-
likler.
felâket:
musibet, büyük dert,
belâ.
fırka:
tümen.
fihriste:
katalog, liste.
gayr-i insanî:
insanlık dışı.
hâl:
durum, vaziyet.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
imkân:
var olması ya da yok
olması noktasında zorunlu ol-
mama.
insaniyet:
insanlık, insanlık
mahiyeti.
istihkak:
hak etme, hak ka-
zanma, hakkı olma.
itibarla:
bakımdan, yüzden,
dolayı.
ittisaf:
sıfat sahibi olma, sıfat-
lanma.
katre:
damla.
kaza:
vakit çıktıktan sonra na-
mazın kılınması veya zama-
nında yapılmayan ibadetlerin
yerine getirilmesi.
kıymet:
değer.
kizb:
yalan söyleme, yalan,
uydurma.
mazi:
geçmiş zaman.
1...,209,210,211,212,213,214,215,216,217,218 220,221,222,223,224,225,226,227,228,229,...528
Powered by FlippingBook