Mesnevi-i Nuriye - page 249

Hem, iki şakirdin ulviyet ve inbisat-ı ruhlarını bundan
kıyas et ki: kur’ân, kendi şakirtlerinin ruhuna öyle bir in-
bisat ve ulviyet verir ki, doksan dokuz taneli tesbihe be-
del, doksan dokuz esma-i İlâhiyenin cilvelerini gösteren
doksan dokuz âlemlerin zerratını birer tesbih taneleri
olarak şakirtlerinin ellerine verir, “evratlarınızı bununla
okuyunuz” der.
İşte kur’ân’ın tilmizlerinden Şah-ı geylânî, rufaî, Şa-
zelî (radıyallahü anhüm) gibi şakirtleri, virtlerini okuduk-
ları vakit dinle, bak! ellerinde silsile-i zerratı, katarat
adetlerini, mahlûkatın aded-i enfasını tutmuşlar, onunla
evratlarını okuyorlar, Cenab-ı Hakkı zikir ve tesbih edi-
yorlar.
İşte kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın mu’cizâne terbiyesine
bak ki; nasıl edna bir kederle ve küçük bir gamla başı dö-
nüp sersemleşen ve küçük bir mikroba mağlûp olan bu
küçük insan, terbiye-i kur’âniye ile ne kadar teâlî ediyor.
Ve ne derece letaifi inbisat eder ki, koca dünya mevcu-
datını virdine tesbih olmakla kısa görüyor. Ve cenneti zi-
kir ve virdine gaye olmakta az gördüğü hâlde, kendi nef-
sini Cenab-ı Hakkın edna bir mahlûkunun üstünde bü-
yük tutmuyor, nihayet izzet içinde nihayet tevazuu cem
ediyor. Felsefe şakirtlerinin buna nispeten ne derece
pest ve aşağı olduğunu kıyas edebilirsin.
İşte, felsefe-i sakîme-i Avrupaiyeden yekçeşm olan de-
hasının yanlış gördüğü hakikatleri, iki cihana bakan, gay-
başina parlak iki gözüyle iki âleme nazar eden, beşer için
iki saadete iki eliyle işaret eden hüda-i kur’ânî der ki:
Mesnevî-i nuriye | 249 |
Z
ühre
hüküm verme.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân.
letaif:
manevî duygular.
mağlûp:
yenilme, kendisine galip
gelinmiş.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekilde.
nazar:
bakış.
nefis:
kendi, şahıs.
nihayet:
son derece.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
pest:
alçak, aşağı.
radıyallahü anhüm:
Allah onlar-
dan razı olsun.
ruh:
hayat ve canlılık veren şey.
saadet:
mutluluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
silsile-i zerrat:
atomlar zinciri.
teâlî:
yükselme, yücelme, çok yü-
ce olma.
terbiye-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ter-
biyesi; Kur’ân’ın tarif ettiği ve ver-
diği terbiye.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakkı şanına lâyık ifade-
lerle anma.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir kim-
senin başkalarını kendinden kü-
çük görmemesi.
tilmiz:
öğrenci, talebe.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yükseklik.
virt:
zikir; belli zamanlarda, belli
sayıda, belli duaların zikir olarak
belli biçimde ve düzenli şekilde
okunması.
yekçeşm:
tek gözlü, sokur.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
aded-i enfa:
en faydalı sayı,
miktar.
âlem:
dünya, cihan; varlık
sınıflarından her biri.
bedel:
karşılık.
beşer:
insan, insanlık.
cem:
toplama, bir araya getir-
me.
cilve:
tecelli, görüntü.
deha:
çok akıllılık, zekiliğin ve
anlayışlılığın son derecesi.
edna:
en aşağı, en basit, en
küçük.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
evrat:
virtler, okunması âdet
olan dinî dualar.
Felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
felsefe-i sakîme-i Avrupaiye:
Avrupa’nın sakat ve karanlık
felsefesi, Avrupa’nın yanlış
yoldaki felsefesi.
gam:
keder, üzüntü.
gaybaşina:
gaybı bilen, gayp-
tan haberi olan, gelecekten
veya ahiretten haber veren.
gaye:
maksat, hedef.
hakikat:
gerçek, doğruluk; gö-
rülen bir şeyin aslı, esası.
hüda-i Kur’ânî:
Kur’ân’ın gös-
terdiği doğru yol.
inbisat:
ferahlama, yayılma,
genişleme.
inbisat:
ferahlama, yayılma,
genişleme.
inbisat-ı ruh:
ruh genişleme-
si, ruh ferahlığı.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet,
kudret, üstünlük.
katarat:
katreler, damlalar.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi
başka bir şeye benzeterek
1...,239,240,241,242,243,244,245,246,247,248 250,251,252,253,254,255,256,257,258,259,...528
Powered by FlippingBook