Mesnevi-i Nuriye - page 254

yeDinCi nOTA
ey Müslümanları dünyaya şiddetle teşvik eden ve sanat
ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebir ile sevk eden bedbaht
hamiyetfüruş! dikkat, bu milletin bazılarının din ile bağ-
landıkları rabıtaları kopmasın. eğer böyle ahmakane, kö-
rü körüne topuzların altında bazıların dinden rabıtaları
kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i kàtil hük-
münde o dinsizler zarar verecekler. Çünkü mürtedin vic-
danı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir
olur. ondandır ki, ilm-i usulde, “Mürtedin hakk-ı hayatı
yoktur. kâfir, eğer zimmî olsa veya musalâha etse hakk-ı
hayatı var” diye usul-i şeriatın bir düsturudur. Hem Mez-
heb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin şaha-
deti makbuldür; fakat fasık merdudü’ş-şahadettir. Çünkü
haindir.
ey bedbaht fasık adam! Fasıkların kesretine bakıp al-
danma ve “ekseriyetin efkârı benimle beraberdir” deme!
Çünkü fasık adam, fıskı isteyerek ve bizzat talep edip gir-
memiş; belki içine düşmüş, çıkamıyor. Hiçbir fasık yok-
tur ki, salih olmasını temenni etmesin ve amirini ve re-
isini mütedeyyin görmek istemesin. İllâ ki, eliyazübillâh,
irtidat ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten
lezzet alsın!
ey divane baş ve bozuk kalb! zanneder misin ki Müs-
lümanlar dünyayı sevmiyorlar; veyahut düşünmüyorlar
ki, fakr-ı hâle düşmüşler? Ve ikaza muhtaçtırlar, tâ ki
dünyadan hissesini unutmasınlar?
ahmakane:
ahmakçasına, akılsız-
ca.
amir:
memurun üstü, emreden,
buyuran.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, zavallı.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cebir:
zor, zorlama, baskı yapma.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan.
düstur:
kaide, esas, prensip.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
ehl-i zimme:
İslâm ülkesinde ya-
şayan ve İslam devleti tarafından
korunan gayrimüslimler.
ekseriyet:
çoğunluk.
eliyazübillâh:
Allah esirgesin, Al-
lah korusun.
fakr-ı hâl:
fakirlik, yoksulluk.
fasık:
Allah’ın emirlerine aykırı ha-
reket edip fesat çıkaran, kötülüğü
ve günah işlemeyi âdet hâline ge-
tiren.
fısk:
hak yoldan veya hak yolun-
dan çıkma, Allah’a karşı isyan et-
me.
hain:
hıyanet eden, arkadan vu-
ran.
hakk-ı hayat:
yaşama hakkı.
hamiyetfüruş:
kendini beğenerek
hamiyetli olduğunu iddia eden,
hamiyetli olduğunu göstermeye
çalışan.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hisse:
pay, nasip.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
illâ:
mutlaka, muhakkak, ne olur-
sa olsun.
ilm-i usul:
usul ilmi, bir işin nasıl
yapılması gerektiğini gösteren, o
işin nasıl yapılırsa geçerli olacağını
açıklayan ilim, metodoloji.
irtidat:
islâm dininden çıkma, is-
lâm dinini terk ederek başka bir
dini kabul etme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kesret:
çokluk.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
merdudü’ş-şahadet:
şahitliği red-
Z
ühre
| 254 | Mesnevî-i nuriye
dedilen, kabul edilmeyen.
mezheb-i Hanefiye:
Hanefî
mezhebi; İmam-ı Azam Ebu
Hanife’nin kurmuş olduğu
mezhep.
mürtet:
irtidat eden, İslâm di-
nini bırakarak eski dinine ve-
ya başka bir dine geçmiş olan,
din değiştiren.
musalâha:
barış anlaşması.
mütedeyyin:
dinin emirlerini
eksiksiz yerine getiren, dindar,
dine bağlı.
nota:
dikkat çekici ve uyarıcı
bilgi.
rabıta:
münasebet, alâka,
bağ.
reis:
başkan.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
salih:
dinin emir ve yasak-
larına uygun hareket eden,
takva sahibi, müttakî.
semm-i kàtil:
öldürücü zehir.
sevk:
yöneltme, gönderme.
talep:
isteme, dileme.
tefessüh:
çürüme, çürüyüp
dağılma, bozulma, kokuşma.
temenni:
olmasını veya olma-
masını isteme; dilek, istek, ar-
zu.
terakkiyat-ı ecnebiye:
ya-
bancıların sağladığı gelişmeler,
ilerlemeler.
usul-i şeriat:
şeriatın esasları
ve temel meseleleri.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi
kötüden ayırabilen ve iyilik
etmekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî bir
his.
zimmî:
İslâm devleti teba-
asından olan ve cizye denilen
vergiyi ödeyen gayrimüslim-
ler.
1...,244,245,246,247,248,249,250,251,252,253 255,256,257,258,259,260,261,262,263,264,...528
Powered by FlippingBook