İşte, kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyiciler be-
ni bırakıp gittiler. Senin affürahmetini intizar ediyorum.
Ve bilmüşahede gördüm ki, senden başka melce ve
mence yok. Günahların çirkin yüzünden ve masiyetin
vahşî şeklinden ve o mekânın darlığından, bütün kuvve-
timle nida edip: “El-aman, El-aman! Yâ Rahman! Yâ
Hannan! Yâ Mennan! Yâ Deyyan! Beni çirkin günahla-
rımın arkadaşlıklarından kurtar. Yerimi genişlettir.”
İlâhî!
Senin rahmetin melceimdir ve rahmeten lilâlemîn
olan Habibin (
AsM
), senin rahmetine yetişmek için vesi-
lemdir. Senden şekva değil, belki nefsimi ve hâlimi sana
şekva ediyorum.
EyHâlık-ıKerîm’imveEyRabb-iRahîm’im!
Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin,
hem asi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alil, hem
zelil, hem müsî, hem müsin, hem şaki, hem seyyidinden
kaçmış bir köle olduğu hâlde, kırk sene sonra nedamet
edip senin dergâhına avdet etmek istiyor, senin rahmeti-
ne iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatiatlarını itiraf ediyor.
Evham ve türlü türlü illetlerle müptelâ olmuş, sana tazarru
ve niyaz eder. Eğer kemal-i rahmetinle onu kabul etsen,
mağfiret edip, rahmet etsen, zaten o senin şanındır; çün-
kü Erhamürrâhimîn’sin. Eğer kabul etmezsen, senin ka-
pından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var?
Mesnevî-i nuriye | 269 |
Z
ühre
mesi, affetmesi; İlâhî merhamet,
gufran.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
masiyet:
günah, kötü şey.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
melce:
sığınılacak yer.
melce:
sığınılacak yer.
mence:
kurtulacak yer, kurtulma
yeri.
müptelâ:
tutkun, bir şeye düşkün
ve tutulmuş olan.
müsî:
kötülük eden, kötülükte
bulunan.
müsin:
yaşlı, ihtiyar, kocamış, geç-
kin.
nedamet:
pişmanlık.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nida:
ses, seslenme, çağırma.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
rabb-i rahîm:
şefkat ve merha-
met sahibi olan Cenab-ı Hak.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
rahmeten lilâlemîn:
bütün âlem-
lere rahmet olan, Hz. Muhammed
(asm).
şaki:
şikâyetçi, şikâyette bulunan,
şikâyet eden.
şan:
gerek; nam.
şekva:
şikâyet.
seyyid:
efendi.
tazarru:
yalvarma, Allah’a huşû
içinde yalvarma.
teşyi:
uğurlama, yolcu etme; ölü-
yü defin için kabrine götürme.
vahşî:
yabanî, ürkütücü ve kor-
kunç olan.
vesile:
aracı, vasıta.
yâ Deyyan:
ey yarattıklarının he-
sabını en iyi şekilde gören ve he-
sabına göre mükâfatlandıran ya
da cezalandıran Allah’ım!.
yâ Hannan:
ey çok acıyan ve çok
merhametli olan Allah’ım.
yâ rahman:
ey yarattıklarına
dünyada ve ahirette çokça şefkat
ve merhamet eden.
zelil:
zillete uğramış, hakir, aşağı
tutulmuş, aşağılanmış.
abd:
kul.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
affürahmet:
af ve merhamet.
alil:
hasta, hastalıklı.
asi:
isyan eden, başkaldıran.
avdet:
geri gelme, dönüş.
bilmüşahede:
görerek, bizzat
şahit olarak.
cahil:
Allah’ı tanımayan, İlâhî
hakikatlerden habersiz, hak
bilgisinden yoksun.
dergâh:
sığınılacak yer; büyük
bir huzura girilecek kapı.
el-aman:
medet, aman, imdat
manasında yardım ve şikâyet
bildiren edat.
erhamürrâhimîn:
merhamet
edenlerin en merhametlisi
olan Allah.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
Habip:
Allah’ın en çok sevdiği
insan olan Peygamberimiz Hz.
Muhammed (asm).
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı Kerîm:
her şeyi bol ik-
ram ile yaratan, cömert ve ih-
sanı bol olan yaratıcı, Allah.
hatiat:
hatalar, yanlışlıklar.
ilâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı
Hakka dair.
illet:
hastalık.
iltica:
sığınma, güvenme, da-
yanma.
intizar:
bekleme, gözleme.
kefen:
gömülmeden önce
ölünün sarıldığı beyaz bez, ke-
fen.
kemal-i rahmet:
rahmetin
mükemmelliği.
mağfiret:
Allah’ın, kullarının
günahlarını bağışlaması, ört-