kalbini Arşa müsavi tutar, katre gibi makamını deniz gi-
bi evliyanın makamatıyla iltibas eder, kendini o büyük
makamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafa-
za etmek için, tasannuata, tekellüfata, manasız hodfü-
ruşluğa ve birçok müşkülâta düşer.
Elhâsıl
: Hadiste vardır ki,
n
¿ƒo
?p
eÉn
©r
dG s
’p
G n
¿ƒo
ªp
dÉn
©r
dG n
?n
?n
gn
h n
¿ƒo
` p
ŸÉn
©r
dG s
’p
G ¢o
SÉs
ædG n
? n
?n
g
(1)
º«/
¶n
Y m
ôn
£n
N '
¤n
Y n
¿ƒo
°üp
?r
îo
Ÿr
Gn
h n
¿ƒo
°üp
?r
îo
Ÿr
G s
’p
G ¿ƒo
?p
eÉn
©r
dG n
?n
?n
gn
h
Yani:
Medar-ı necat ve halâs yalnız ihlâstır. İhlâsı ka-
zanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlar-
la halis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran, hare-
kâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rıza-i İlâhî
olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlâhiyeye karışmamalı.
Her şeyde bir ihlâs var. Hatta muhabbetin de ihlâs ile
bir zerresi, batmanlarla resmî ve ücretli muhabbete te-
reccüh eder.
İşte bir zat bu ihlâslı muhabbeti böyle tabir etmiş:
l
ÜGn
ƒ n
K p
¬r
«n
?n
Y?'
¨r
Ño
j …k
ƒn
g l
?«/
©n
°V@k
In
ƒr
°To
Q u
Öo
?r
G n
¤n
Y?/
ZÉn
Ñr
dÉp
H Én
fn
G BÉn
en
h
Yani, “
Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir
mukabele, bir mükâfat istemiyorum. Çünkü, mukabilin-
de bir mükâfat, bir sevap istenilen muhabbet zayıftır, de-
vamsızdır
.” Hatta halis muhabbet, fıtrat-ı insaniyede ve
umum validelerde derç edilmiştir. İşte bu halis muhabbe-
te tam manasıyla validelerin şefkatleri mazhardır. Valide-
ler, o sırr-ı şefkat ile, evlâtlarına karşı muhabbetlerine bir
amel:
fiil, iş.
Arş:
yüksek makam, taht; Allah’ın
tüm isimlerinin en yüksek seviye-
de tecelli ettiği ve göründüğü ma-
kam.
batman:
eski ağırlık ölçülerinden
olup, iki okka ile sekiz okka
arasında değişen ağırlık ölçüsü.
derç:
toplama, bir araya getirme.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla,
kısaca.
emr-i ilâhî:
Allah’ın emri.
evlât:
veletler, çocuklar.
evliya:
velîler, Allah dostları.
fıtrat-ı insaniye:
insanın fıtratı, in-
sanın tabiatı, huyu.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
halâs:
kurtulma, kurtuluş, selâme-
te erme.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
harekât:
hareketler, davranışlar.
helâk:
yıkılma, bitme, mahvolma,
harap olma.
hodfüruş:
kendini beğendirmeye
çaşlışan, övünen.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
iltibas:
karıştırmak.
katre:
damla.
makam:
yer, mevki.
makamat:
makamlar.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
medar-ı necat:
kurtuluş vesilesi.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhafaza:
koruma.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mukabele:
karşılık verme, karşıla-
ma.
mukabil:
karşılık.
mükâfat:
iyi bir iş veya hizmetten
dolayı verilen şey, ödül.
müreccah:
tercih edilen, üstün tu-
tulan.
müsavi:
eşit.
müşkülât:
müşküller, güçlük-
ler, zorluklar.
resmî:
samimî olmayan, me-
rasim ve törenmiş gibi olan.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız merha-
met.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Al-
lah tarafından verilen mükâ-
fat.
sırr-ı şefkat:
şefkat sırrı; şef-
katin sırrı ve hakikati.
tabir:
ifade.
tasannuat:
tasannular, yap-
macık hareketler, yap-
macıklar.
tekellüfat:
yapmacık hareket-
ler, sahte tavırlar.
tereccüh etmek:
üstün gel-
mek.
umum:
bütün.
valide:
ana, anne.
vazife-i ilâhiye:
doğrudan
doğruya Allah’a ait olan iş ve
vazife.
zat:
kişi, şahıs.
zerre:
pek ufak parça.
1.
İnsanlar helâk olur, ancak bilenler kurtulur. Bilenler de helâk olur, ancak bildiklerini yaşa-
yanlar kurtulur. Bildiklerini yaşayanlar da helâk olur, ancak ihlâslı olanlar kurtulur. İhlâslı
olanlar da her an onu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. (Keşfü’l-Hafa, 2:312.)
Z
ühre
| 274 | Mesnevî-i nuriye