Mesnevi-i Nuriye - page 277

gösteriyorlardı. Hâlbuki, Cenab-ı Hak onlara ders-i
kur’ânîde verdiği nimet-i istifade ile üstadlarına ihsan et-
tiği nimet-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet vermiş.
onlar derler ki: “eğer üstadımız buraya gelmeseydi biz
bu dersi alamazdık. öyle ise onun ifadesi istifademize il-
lettir”
Ben de derim: “ey kardeşlerim! Cenab-ı Hakkın bana
da, sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş. İki nimetin il-
leti de rahmet-i İlâhiyedir. Ben de sizin gibi, iktiranı illet-
le iltibas ederek, bir vakit risale-i nur’un sizler gibi elmas
kalemli yüzer şakirtlerine çok minnettarlık hissediyor-
dum. Ve diyordum ki: ‘Bunlar olmasaydı, benim gibi ya-
rım ümmî bir bîçare nasıl hizmet edecekti?’ sonra anla-
dım ki, sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsî nimetten son-
ra, bana da bu hizmete muvaffakıyet ihsan etmiş. Birbi-
rine iktiran etmiş, birbirinin illeti olamaz. Ben size teşek-
kür değil, belki sizi tebrik ediyorum. siz de bana minnet-
tarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz.”
Bu dördüncü Meselede gafletin ne kadar dereceleri
bulunduğu anlaşılır.
Beşinci Mesele:
Nasıl bir cemaatin malı bir adama
verilse zulüm olur. Veya cemaate ait vakıfları bir adam
zaptetse zulmeder. Öyle de, cemaatin sa’yleriyle hâsıl
olan bir neticeyi veya cemaatin haseneleriyle terettüp
eden bir şerefi, bir fazileti o cemaatin reisine veya üs-
tadına vermek, hem cemaate, hem de o üstat veya rei-
se zulümdür.
Çünkü enaniyeti okşar, gurura sevk eder.
Mesnevî-i nuriye | 277 |
Z
ühre
risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
şeref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
sevk:
yöneltme, gönderme.
terettüp:
sonuç olarak çıkma.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vasıta:
aracılık.
zapt:
idaresi altına alma, tutma.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
bedel:
karşılık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cemaat:
topluluk.
ders-i Kur’ânî:
Kur’ân dersi,
Kur’ân’a ait ders.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elmas:
çok değerli.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
fazilet:
değer, meziyet, iman
ve irfan itibarıyla olan yüksek
derece.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
iktiran:
iki şeyin beraber gel-
mesi.
illet:
sebep.
iltibas:
karıştırmak.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mesele:
önemli konu.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
mukarenet:
iki şeyin bitişme-
si, beraber olması.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
nimet:
Allah’ın bağışladığı
maddî ve manevî lütuf ve ik-
ramlar.
nimet-i ifade:
ifade etme,
söyleme nimeti.
nimet-i istifade:
faydalanma
nimeti.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
reis:
başkan.
1...,267,268,269,270,271,272,273,274,275,276 278,279,280,281,282,283,284,285,286,287,...528
Powered by FlippingBook