mükâfat, bir rüşvet istemediklerine ve talep etmedikleri-
ne delil, ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için
feda etmeleridir. tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı
iken, yavrusunu itin ağzından kurtarmak için,–Hüsrev’in
müşahedesiyle– kafasını ite kaptırır.
Dördüncü Mesele:
esbab-ı zahiriye eliyle gelen ni-
metleri, o esbap hesabına almamak gerektir.
eğer o sebep ihtiyâr sahibi değilse, meselâ hayvan ve
ağaç gibi, doğrudan doğruya o nimeti Cenab-ı Hak he-
sabına verir. Madem o, lisan-ı hâl ile “Bismillâh” der, sa-
na verir; sen de Allah hesabına olarak “Bismillâh” de, al.
eğer o sebep ihtiyâr sahibi ise, o, “Bismillâh” demeli;
sonra ondan al, yoksa alma.
Çünkü
(1)
p
¬r
«n
?n
Y $G o
ºr
°SG p
ôn
c
r
òo
j r
ºn
d És
ªp
e Gƒo
?o
cr
Én
J n
’n
h
ayetinin,
mana-i sarihinden başka, bir mana-i işarîsi şudur ki:
“Mün’im-i Hakikî’yi hatıra getirmeyen ve Onun na-
mıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz”
demektir.
o hâlde,
hem veren “Bismillâh” demeli, hem alan
“Bismillâh” demeli
. eğer o “Bismillâh” demiyor, fakat
sen de almaya muhtaç isen, sen “Bismillâh” de, onun
başı üstünde rahmet-i İlâhiyenin elini gör, şükür ile öp,
ondan al. Yani, nimetten in’ama bak, in’amdan
Mün’im-i Hakikî’yi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür.
sonra o zahirî vasıtaya, istersen dua et. Çünkü o nimet
onun eliyle size gönderildi.
Mesnevî-i nuriye | 275 |
Z
ühre
Allah.
müşahede:
gözlem.
nam:
ad.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış; yiyecek
ve içecek şeyler.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
saadet-i uhreviye:
ahiretle ilgili
saadet, ahiretteki mutluluk.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd et-
me.
talep:
istek, dilek.
vasıta:
aracı.
zahirî:
görünürde.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
Bismillâh:
Besmele, Allah
namına, Allah için, Allah’ın adı
ve izni ile.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esbab-ı zahiriye:
görünürde-
ki sebepler.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
feda:
uğruna verme.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hareket
etme.
in’am:
nimet verme, nimet-
lendirme, ihsan etme.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mana-i işarî:
yazı ve işaretler-
le ifade edilen mana.
mana-i sarih:
açık mana, re-
miz ve ima yoluyla değil açık
anlatım.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
mükâfat:
iyi bir iş veya hiz-
metten dolayı verilen şey,
ödül.
Mün’im-i Hakikî:
nimetin, se-
beplerin arkasındaki gerçek
sahibi, yedirip içiren ve
rızıklandıranın tâ kendisi olan
1.
Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanın etini yemeyin. (En’am Suresi: 121.)