Mesnevi-i Nuriye - page 182

çeşit çeşit işlerinde ve tezyinatında çalışırlar. eğer küre-i
arzın haricinden yabancı birisi gelip, misafirhanenin bir
mu’cize ve harika olduğuna ve insanların da âciz, fakir,
muhtaç olduklarına dikkat ederse, bu insanlar bu binaya
sahip ve sâni olacak bir iktidarda değildir, ancak böyle
harika bir masnuun sânii de mu’ciznüma olduğuna kat’i-
yetle hükmedecektir. Ve bu insanlar, o sultan-ı ezelî’nin
makasıdına çalışan amelelerdir. Bu ameleler, aldıkları
ücretlerinden maada bu binadan bir şeye malik ve sahip
olmadıklarına tekraren hükmedecektir. Ve keza, o çiçek-
lerin zevi’l-hayata karşı gösterdiği teveddütlerine ve ta-
habbüplerine ve tebessümlerine dikkat eden anlar ki, bir
Hakîm-i kerîm tarafından misafirlerine hizmetle muvaz-
zaf birtakım hedâyâ ve behayâdır ki, sâni ile masnu ara-
sında bir vesile-i tearüf ve tahabbüp olsun.
eyyühe’n-nefis! sen her bir eserde Müessir’in azame-
tini görmek istiyorsun. Fakat, haricî olan manaları zihnî
manalarda arıyorsun. esma-i Hüsnanın her birisinde bü-
tün esmanın şuaatını görmek istiyorsun. Her bir lâtifenin
zevkiyle bütün letaifin zevklerini zevk etmek istiyorsun.
Her bir hisse tâbi olan işleri ve hacetleri ifa ederken, bü-
tün hislerinin işlerini beraber görmek istiyorsun. Bundan
dolayı evhama maruz kalıyorsun.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Bir nimetin umumî ve herkese şamil olması, kıymeti-
nin azlığına ve ehemmiyetsizliğine delâlet etmez ve o ni-
metin bir kasıt ve iradeden gelmemesine emare olamaz.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
amele:
işçi, ırgat.
azamet:
büyüklük.
behayâ:
güzellikler, iyilikler, ih-
sanlar, hediyeler.
bina:
yapı.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
esma:
adlar, isimler.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları, Al-
lah’ın doksan dokuz güzel ismi.
evham:
vehimler, zanlar, kuruntu-
lar.
eyyühe’n-nefis:
Ey nefis!.
hacet:
ihtiyaç.
Hakîm-i Kerîm:
ikram ve ihsanı
bol olan ve her işi fayda ve gaye-
ye binaen hikmetle yapan Allah.
haricî:
dışa ait, dış dünya ile ilgili.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
harika:
olağanüstü.
hedâyâ:
hediyeler, armağanlar,
bağışlar.
hükmetme:
karar vermek, inanca
varmak.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıymet:
değer.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
lâtife:
kalbe bağlı hassas bir duy-
gu.
letaif:
güzellikler, incelikler.
Z
eYlü
l
-h
uBaB
| 182 | Mesnevî-i nuriye
maada:
başka, gayri, …-den
başka.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
malik:
sahip.
maruz:
bir şeyin etkisi ve te-
siri altında bulunma.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların âciz kaldığı şey.
mu’ciznüma:
mu’cizeli, mu’ci-
ze gösteren.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş,
kendisine görev verilmiş, vazi-
feli.
müessir:
tesir eden, tesirini
gösteren, eser ve iz bırakan.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sâni:
sanat eseri meydana ge-
tiren.
sultan-ı ezelî:
ezelî sultan;
kudret, kuvvet ve hükümran-
lığının başlangıcı olmayan Al-
lah.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
şuaat:
şualar, ışınlar, parıltılar.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
tahabbüp:
Sevgi gösterme,
muhabbet etme.
tebessüm:
gülümseme.
tekraren:
defalarca, tekrarla-
narak.
teveddüt:
sevgi gösterme,
dostluk etme, sevişme.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
umumî:
genel.
vesile-i tearüf ve tahabbüp:
tanışma ve sevgi vasıtası, ara-
cı.
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri,
canlılar.
zihnî:
zihinle alâkalı, zihne ait.
1...,172,173,174,175,176,177,178,179,180,181 183,184,185,186,187,188,189,190,191,192,...528
Powered by FlippingBook