Mesnevi-i Nuriye - page 176

gayrimeşru lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin
batacağı düşünülsün. Binaenaleyh, o zehirli dünya okla-
rına bakıp, el uzatma. Firakın elemi, telâki lezzetinden
ağırdır.
ey nefs-i emmarem! sana tâbi değilim. sen istediğin
şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş. Ben ancak
ve ancak beni yaratıp şems ve kamer ve arzı bana mu-
sahhar eden Fâtır-ı Hakîm-i zülcelâl’e abd olurum.
Ve keza, kader muhitinde uçan tayyare-i ömre veya
hayat dağları arasında açılan uhdud ve tünellerinden
şimşekvari geçen zamanın şimendiferine bindirerek ebe-
dülâbâd memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tü-
nelinin kapısına sevk eden Hâlık-ı rahmanirrahîm’den
medet istiyorum.
Ve keza, hiçbir şeyi dualarıma, istigaselerime ve niyaz-
larıma hedef ittihaz etmem. Ancak küre-i arzı harekete
getiren, felek çarklarını durdurmaya ve şems ve kamerin
yerleştirilmesiyle zamanın hareketini teskin ettirmeye ve
vücudun şahikalarından yuvarlanıp gelen şu dünyayı sa-
kin kılmaya kadir olan kudreti nihayetsiz rabb-i zülce-
lâl’e dualarımı, niyazlarımı arz ve takdim ediyorum. Çün-
kü, her şeyle alâkadar âmâl ve makasıdım vardır.
Ve keza, kalbime vaki olan en ince, en gizli hatıraları
işittiği ve kalbimin müyûl ve emellerini tatmin ettiği gibi,
akıl ve hayalimin de temenni ettikleri saadet-i ebediyeyi
vermeye kadir olan zat-ı Akdes’ten maada kimseye iba-
det etmiyorum.
abd:
kul.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âmâl:
emeller, arzular, istekler,
ummalar, ümitler.
arz:
sunma.
arz:
yer, dünya.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ebedülâbâd:
ebedlerin ebedî, tü-
kenmez, ebedî hayat, sonsuzluk.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
emel:
şiddet arzu, ümit.
Fâtır-ı Hakîm-i Zülcelâl:
her şeyi
bir maksada uygun, hikmetle,
benzersiz bir şekilde yaratan son-
suz büyüklük sahibi olan Allah.
firak:
ayrılık.
gayrimeşru:
meşru olmayan, di-
ne aykırı, kanunsuz.
Hâlık-ı rahmanirrahîm:
sonsuz
merhamet ve şefkat sahibi olan
yaratıcı; Allah.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
istigase:
medet umma, yardım is-
teme.
ittihaz:
edinme, kabul etme.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî ilmi
ile, kâinatta olmuş ve olacak bü-
tün şeylerin varlık ve yokluğunu,
geçmiş ve geleceğini bilmesi.
kadir:
bir işi yapmaya gücü yeten,
kuvvet sahibi olan.
kamer:
ay.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maada:
başka, gayri, -den başka.
Z
eYlü
l
-h
uBaB
| 176 | Mesnevî-i nuriye
makasıd:
maksatlar, gayeler.
medet:
inayet, yardım, imdat.
muhit:
yöre, çevre.
musahhar:
boyun eğen, emir
altına giren, istenilen hâle ko-
nulmuş.
müyûl:
meyiller, yönelmeler.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah işlerin yapılmasını
emreden nefis.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
rabb-i Zülcelâl:
celâl sahibi
olan ve her şeyi terbiye eden
Allah.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sakin:
hareket etmeyen, ha-
reketsiz olan, durgun.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şahika:
dağ tepesi, dağ doru-
ğu; zirve, doruk.
şems:
güneş.
şimendifer:
tren.
şimşekvari:
şimşek gibi.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
takdim:
arz etme, sunma.
tatmin:
doyurma, ihtiyacını
karşılama.
tayyare-i ömür:
ömür uçağı,
tayyaresi.
telâki:
kavuşma, buluşma.
temenni:
olmasını veya olma-
masını isteme; dilek, istek, ar-
zu.
teskin:
sakinleştirme, yatıştır-
ma.
uhdud:
vadi, geçit.
vaki:
olmuş, meydana gelmiş.
Zat-ı Akdes:
en mukaddes
zat, her türlü kusur ve nok-
sandan uzak ve pak olan zat;
Allah.
1...,166,167,168,169,170,171,172,173,174,175 177,178,179,180,181,182,183,184,185,186,...528
Powered by FlippingBook