evet, dünyayı ahirete kalbetmekle kıyameti koparan
kudret muktedirdir, âciz değildir. Bir zerre, o kudretin
nazarında gizlenemez. Şems, büyüklüğüne güvenerek o
kudretin elinden kurtulamaz. evet, onun marifetiyle
elemler lezzetlere inkılâp eder. evet, onun marifeti ol-
mazsa, ulûm evhama tahavvül eder, hikmetler illet ve be-
lâlara tebeddül eder, vücut ademe inkılâp eder; hayat
ölüme, nurlar zulmetlere ve lezaiz günahlara tahavvül
eder. evet, onun marifeti olmazsa, insanın ahbabı ve
mal ve mülkü insana a’dâ ve düşman olurlar; beka belâ
olur, kemal heba olur, ömür heva olur, hayat azap olur,
akıl ikap olur, âmâl âlâma inkılâp eder.
evet, Allah’a abd ve hizmetkâr olana her şey hizmet-
kâr olur. Bu da, her şey Allah’ın mülk ve malı olduğunu
iman ve iz’an ile olur.
evet, kudret insanı çok dairelerle alâkadar bir vaziyet-
te yaratmıştır. en küçük ve en hakir bir dairede insanın
eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyâr, bir iktidar ver-
miştir. Ferşten arşa, ezelden ebede kadar en geniş daire-
lerde insanın vazifesi yalnız duadır.
evet,
(1)
r
ºo
coD
hÉn
Yo
O n
’r
ƒn
d »
u
Hn
Q r
ºo
µp
HGoD
ƒn
Ñr
©n
j Én
e r
?o
b
ayet-i kerîmesi,
bu hakikati tenvir ve ispata kâfidir. öyle ise, çocuğun eli
yetişemediği bir şeyi peder ve validesinden istediği gibi,
abd de acz ve fakrıyla rabbine iltica eder ve Hâlık’ından
ister.
Mesnevî-i nuriye | 177 |
Z
eYlü
’
l
-h
uBaB
yi yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
heba:
boş, beyhude, faydasız.
heva:
istek, arzu, nefse ait olan
şeylere düşkünlük, nefsin zararlı
ve günah olan arzuları.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme.
ikap:
azap, eziyet, ceza.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet.
illet:
hastalık; sebep, gaye.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
iman:
inanç, itikat.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
ispat:
sağlam ve dayanıklı hale
getirme; doğruyu delillerle göster-
me.
iz’an:
basiret, anlayış, teslim olup
itaat etmek.
kâfi:
yeter, el verir.
kalbolma:
bir halden diğer bir ha-
le geçme, dönüşme.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
marifet:
bilme, derin bilgi.
muktedir:
iktidarlı, gücü yeten.
nazar:
bakış, dikkat.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
peder:
baba.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
şems:
güneş.
tahavvül:
değişme, dönüşme,
başkalaşma.
tebeddül:
başkalaşma, değişme.
tenvir:
bir şey hakkında bilgi ver-
me, bir konu hakkında başkaları-
nı aydınlatma.
ulûm:
ilimler.
valide:
ana, anne.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
vücut:
varlık.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
zulmet:
karanlık.
abd:
kul.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
a’dâ:
düşmanlar.
adem:
yokluk.
ahbap:
dostlar.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âlâm:
kederler, elemler, acılar.
âmâl:
emeller, arzular, istek-
ler.
arş:
göğün en yüksek katı.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın aye-
ti; azamet ve şerefi olan ayet.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şid-
detli acı.
beka:
bakîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
belâ:
musibet, sıkıntı.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ebed:
sonu olmayan gelecek
zaman, sonsuzluk, daimîlik.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
ezel:
başlangıcı olmayan geç-
miş zaman, öncesizlik.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
ferş:
yeryüzü, zemin, dünya.
hakikat:
gerçek, esas.
hakir:
aşağı, adi, itibarsız.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
1.
De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Suresi: 77.)