kazanmaktan mahrum etmemek için, bu nükte-i i’cazi-
yeyi takip ederek bir sureyi tam kur’ân hükmünde kıl-
mıştır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin
olan bir çoklukta tasarruf eden bir zatın, o çokluğun her
birisiyle bizzat mübaşeret ve mualecesi lâzım değildir.
evet, asker neferatı arasında bir kumandanın tasarru-
fatı, tanzimatı ancak emir ve iradesiyle husule gelir. eğer
o kumandanlık vazifeleri ve işleri neferata havale edilirse,
her bir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya her
bir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücut bulacaktır.
Binaenaleyh, Cenab-ı Hakkın mahlûkatındaki tasarru-
fu, yalnız bir emir ve irade ile olur; bizzat mübaşereti
yoktur-şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
(HaşİYe)
İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine
düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan
bir şahıs gibidir.
evet, hayat apartmanı yıkılıyor. ömür tayyaresi şim-
şek gibi geçiyor. zaman da sel dolaplarını sür’atle çalıştı-
rıyor. Arz sefinesi de sür’atle giderken
(1)
p
ÜÉn
ës
°ùdGs
ôn
e h t
ôo
ªn
J
ayetini okuyor. sefine-i arz sür’atle yürürken, dünyanın
Mesnevî-i nuriye | 175 |
Z
eYlü
’
l
-h
uBaB
etme, bir işe teşebbüs, bir işe gi-
rişme.
mübaşeret:
bir işe başlama, giriş-
me, tutuşma, bulaşma, temas.
mütebayin:
birbirine uymayan,
birbirinden ayrı, zıt.
nefer:
asker, er.
neferat:
neferler, rütbesiz asker-
ler, erler.
nükte-i i’caziye:
şaşırtan, mu’ci-
zevî manası olan söz.
sefine:
gemi.
sefine-i arz:
dünya, yeryüzü ge-
misi.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
sür’at:
çabuk olma, hızlılık.
şems:
güneş.
tanzimat:
tanzimler, nizam ver-
meler, düzenlemeler.
tasarruf:
idare etme, kullanma.
tasarrufat:
tasarruflar, idare et-
meler.
tayyare:
uçak.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
zat:
kişi, şahıs.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
bilhassa:
özellikle.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
bizzat:
kendisi, şahsen.
emir:
iş buyurma, buyruk.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
husul:
olma, meydana gelme.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
i’lem eyyühe’l-azîz:
Ey aziz
kardeşim, bil ki!.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kumandan:
komutan.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e in-
dirilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
maddiyat:
maddî ve cismanî
şeyler, gözle görülüp elle tu-
tulur cinsten şeyler.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
mualece:
bir işe çalışıp devam
1.
Bulutların geçişi gibi geçip gitmektedirler. (Neml Suresi: 88.)
HaşİYe:
ehemmiyetli.