Mesnevi-i Nuriye - page 169

Ve keza, o eblehler, sinek, böcek ve sair küçük ve ha-
sis şeylere bakarken, onlarda pek yüksek bir eser-i sanat
ve hikmet görmekle derler: “sâni bunlara pek fazla
ehemmiyet vermiştir. Bir sineğin ne kıymeti olabilir ki,
bu kadar masraflara, külfetlere mahal olsun?”
Arkadaş! Bu gibi eblehleri ikna ve işkâllerini def için
dört şeyin bilinmesi lâzımdır:
Birincisi
: Cenab-ı Hakkın rububiyetinin kemaliyle
alâkadar olan her şey onu tavsif eder; fakat, o şeyin, ru-
bubiyetine mazhar olduğu münasebetiyle, kemalinin de
mahall-i tecellisi olur. Fakat, o kemal ile muttasıf olamaz.
İkincisi
: Her şeyden Cenab-ı Hakkın nuruna bir kapı
açılır. Bu kapılardan birisinin kapanması, gayr-i mütena-
hi sair kapıların da kapanmasını istilzam etmez. Fakat,
hepsinin bir miftah ile açılması mümkündür.
Üçüncüsü
: İlm-i muhitten in’ikâs eden kader, her
şeyde esma-i nuriyeden bir hisse tersim etmiştir.
Dördüncüsü
:
(1)
o
¿ƒo
µ`n
«n
a r
øo
c o
¬n
d n
?ƒo
?n
j r
¿n
G Ék
Ä`r
«°n
T n
OGn
Qn
G B Gn
Pp
G o
?o
ôr
en
G BÉ n
ªs
fp
G
(2)
m
In
óp
MGn
h ¢m
ùr
Ø`n
æ`n
c s
’p
G r
ºo
µ`o
ã`r
©n
H n
’n
h r
ºo
µ
`o
?r
?n
N Én
e
Bu ayetlerin sarahatine göre, her şeyin vücudu “
Kün
!”
emriyle bağlı olduğu gibi, bütün eşyanın icat ve sonradan
ihyaları bir nefs-i vahidenin icat ve ihyası gibidir. demek,
icat Cenab-ı Hakka isnat edilirse, bu kadar rahat ve
Mesnevî-i nuriye | 169 |
h
uBaB
edici, kuşatıcı ilim.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
istilzam:
gerektirme.
işkâl:
müşküllük, güçlük, zorluk.
kader:
Cenab-ı Hakkın takdir ve
tayin etmesi.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıymet:
değer.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
kün:
Arabca "Ol!" emri.
mahal:
yer.
mahall-i tecelli:
tecelli, görünme
yeri.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
miftah:
açan alet, anahtar.
muttasıf:
vasıflandırılan, sıfatla-
nan.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nefs-i vahide:
tek şey, bir nesne.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onu terbiye etmesi ve idaresi al-
tında bulundurma vasfı.
sair:
diğer, başka, öteki.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
tavsif:
vasıflandırma, mahiyetini
ortaya koyma, niteleme.
tersim:
resmini çizme, resmini
yapma.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
def:
mâni olma, kovma, orta-
dan kaldırma.
ebleh:
pek akılsız, ahmak, ap-
tal, bön, alık, budala.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
eser-i sanat ve hikmet:
sa-
natlı bir şekilde yapılan hik-
metli eser.
eser-i sanat:
sanat eseri, sa-
nat değeri olan eser.
esma-i nuriye:
parlak isimler.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, so-
nu olmayan, nihayetsiz.
hasis:
ufak, değersiz.
hisse:
pay, nasip.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
ikna:
bir fikri, düşünceyi aklî
delillerle kabul ettirme, inan-
dırma.
ilm-i muhit:
her şeyi ihata
1.
Bir şeyin olmasını murat ettiği zaman, Onun işi sadece “Ol!” demektir, o da oluverir. (Yâsin
Suresi: 82.)
2.
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman
Suresi: 28.)
1...,159,160,161,162,163,164,165,166,167,168 170,171,172,173,174,175,176,177,178,179,...528
Powered by FlippingBook