İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
(EyAzizKardeşimBilki)
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Hakaik-ı imaniyeyi ispat için irad edilen bürhan ve de-
lilleri tetkik ederken, “Şu kocaman neticeyi bu zayıf, na-
hif delil intaç edemez” diye tenkidatta bulunma. zira za-
afiyetiyle ittiham ettiğin o delilin sağında ve solunda bu-
lunan takviye kuvvetleri ve kıt’aları pek çoktur.
evet, İslâmiyetin sıdkına delâlet eden şahitlerden, şe-
hitlerden, bürhanlardan, delillerden, emarelerden her bi-
risi, o müdafaa meydanında arkadaşını himaye etmekle,
sıhhat raporunu imzalayarak sağlam olduğunu tasdik
eder. o da, onun ilim ve haberine ehl-i vukuf olur. Çün-
kü, hakaik-ı imaniyede hedef sübuttur, nefiy değildir. sa-
bit olan bir şeyi gösterenlerin biri, bin gibidir. zira, sü-
butta gösterenlerin gösterme tarzları birbirine uygun ve
muvafık olduğundan, her birisi ötekileri tezkiye ve tasdik
etmiş olur. nefiy cihetinde nefyedenlerin şahadetlerinde
tevafuk yoktur, nefiylerine mütehalif esbap gösterirler.
Bunun için, şahadetleri birbirinin sıhhatine delil olamaz;
çünkü, tevafuk yok.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Bazen bir şeye şiddetli muhabbet o şeyin inkârına se-
bep olur. Ve keza, şiddet-i havf ve gayet azamet ve ak-
lın ihatasızlığı da inkâra sebep olur.
azamet:
büyüklük.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
ehl-i vukuf:
bir mesele hakkında
bilgi ve yetki sahibi olanlar.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gayet:
son derece.
hakaik-ı imaniye:
imana ait haki-
katler, imanî gerçekler.
himaye:
koruma, muhafaza etme.
ihata:
kuşatma, içine alma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
ilim:
bilme, bilgi.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
intaç:
neticelendirme, sonuçlan-
dırma.
irad:
getirme, söyleme.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
h
uBaB
| 164 | Mesnevî-i nuriye
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıt’a:
askerî birlik, müfreze.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muvafık:
uygun, uyar, müna-
sip.
müdafaa:
savunma.
mütehalif:
birbirine uymayan,
değişken.
nahif:
zayıf, cılız.
nefiy:
inkâr etme, olumsuzla-
ma.
nefiy:
olumsuzlama.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sıdk:
doğruluk.
sıhhat:
sahihlik, doğruluk, ger-
çeklik.
sübut:
sabit olma, ispatlanma.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda canı-
nı feda ederek savaşta vuru-
lup ölen Müslüman.
şiddet-i havf:
korkunun şid-
deti, korkunun fazla olması;
aşırı korku.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik
etme.
tarz:
biçim, şekil.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
tenkidat:
tenkitler, eleştiriler.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tezkiye:
birini temize çıkar-
ma.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük,
dermansızlık.