iyiliği de, fenalığı da mahduttur, cemaatin ise gayr-i
mahduttur. Harice karşı kazandığınız iyiliği dâhildeki fe-
nalıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki, ebedî düşmanlarınız ve
zıtlarınız ve hasımlarınız İslâm’ın şeairini tahrip ediyor-
lar. öyle ise, zarurî vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza et-
mektir. Yoksa, şuursuz olarak şuurlu düşmana yardım-
dır. Şeairde tehavün, zaaf-ı milliyeti gösterir. zaaf ise,
düşmanı tevkif etmez, teşci eder.
(2)
o
Ò°/
üs
ædG n
ºr
©p
fn
h '
‹r
ƒn
Ÿr
G n
ºr
©p
f
(1)
@ o
?«/
cn
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ`o
Ѱr
ùn
M
@
Mesnevî-i nuriye | 163 |
h
uBaB
cemaat:
topluluk, aralarında
çeşitli bağlar bulunan insanlar
topluluğu.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
gayr-i mahdut:
hudutsuz, sı-
nırsız, sonsuz.
hasım:
düşman, rakip.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
mahdut:
sınırlı, belirli.
muhafaza:
koruma.
şeair:
dinin alâmetleri, işaret-
leri.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyi-
ce idrak etme, anlayış.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
tehavün:
önem vermeme,
ehemmiyet
göstermeme,
aldırış etmeme.
teşci:
cesaret verme, cesaret-
lendirme.
tevkif:
durdurma, durdurul-
ma.
vazife:
görev.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zaaf-ı milliyet:
millî duygu-
nun zayıflığı, güçsüzlüğü.
zarurî:
zorunlu.
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.
2.
O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır. (Enfal Suresi: 40.)