İ’lemEyyühe’l-Aziz!
kur’ân-ı kerîm, nimetleri, ayetleri, delilleri tadat eder-
ken,
(1)
p
¿Én
Hu
òn
µ`o
J Én
ªo
µ`u
Hn
Q p
A '
B’'
G u
…n
Ép
Ñn
a
ayet-i celîlesi tekrarla zik-
redilmekte olduğundan, şöyle bir delâlet vardır ki:
Cin ve insin en çok isyanlarını, en şedit tuğyanlarını,
en azîm küfranlarını tevlit eden şöyle bir vaziyetleridir ki,
nimet içinde in’amı görmüyorlar. İn’amı görmediklerin-
den Mün’im-i Hakikî’den gaflet ederler. Mün’im’den
gafletleri saikasıyla, o nimetleri esbaba veya tesadüfe is-
nat ederek, Allah’tan o nimetlerin geldiğini tekzip edi-
yorlar.
Binaenaleyh, her bir nimetin bidayetinde, mü’min
olan kimse besmeleyi okusun. Ve o nimetin Allah’tan ol-
duğunu kastetmekle, kendisi ancak Allah’ın ismiyle, Al-
lah’ın hesabına aldığını bilerek, Allah’a minnet ve şük-
ranla mukabelede bulunsun.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsan kalben ve fikren hakaik-ı İlâhiyeye bakıp düşün-
düğü zaman, bilhassa namaz ve ibadet esnasında, gerek
şeytan tarafından, gerek nefsi tarafından pek fena, pis
ve çirkin vesveseler, hatıralar, sinekler gibi, kalbe, akla
hücum ederler. Bu gibi hevaî, vehmî ve çirkin şeylerin
def’iyle uğraşan adam, o vesveselere mağlûp olur. An-
cak onları mağlûp edip kaçırmak çaresi, müdafaayı terk
edip onlarla uğraşmamaktır. evet, arılarla uğraşıldıkça,
Mesnevî-i nuriye | 153 |
h
uBaB
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
kalben:
kalp ile, kalpten.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz. Mu-
hammed’e vahiyle indirilen en
son İlâhî kitap.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
mağlûp:
yenilme, kendisine galip
gelinmiş.
minnet:
bir iyilik karşısında yük
altında kalma, kendini manevî
olarak borçlu hissetme.
mukabele:
karşılık verme, karşıla-
ma.
müdafaa:
savunma, koruma.
mü’min:
iman eden, inanan.
Mün’im:
nimet veren, ikram eden,
Allah.
Mün’im-i Hakikî:
nimetin, sebep-
lerin arkasındaki gerçek sahibi,
yedirip içiren ve rızıklandıranın tâ
kendisi olan Allah.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nimet:
Allah’ın bağışladığı maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
saika:
sevk eden, sürükleyen, se-
bep olan.
şedit:
şiddetli.
şükran:
iyiliğe karşı gösterilen iyi
tavır, gönül borcu, minnettarlık.
tadat:
sayma.
tekzip:
yalanlama, yalan olduğu-
nu söyleme.
tesadüf:
rastlantı, bir şeyin kendi-
liğinden meydana gelmesi.
tevlit:
doğurma, sebep olma.
tuğyan:
azma, azgınlık, hiddetlen-
me.
vaziyet:
durum.
vehmî:
vehimle ilgili, aslında var
olmadığı hâlde varmış gibi görü-
len her hangi bir şeye ait.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşün-
ce.
zikredilmek:
anılmak, söylenmek.
1.
Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahman Suresi: 21.)
ayet:
Allah’ın varlığına delâlet
eden şey.
ayet-i celîle:
azîm ve yüce
manaları ihtiva eden ayet.
azîm:
büyük.
besmele:
Bismillâhirrahmanir-
rahîm (Rahman ve Rahîm olan
Allah’ın adıyla.) cümlesinin adı.
bidayet:
başlangıç.
bilhassa:
özellikle.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
def:
mâni olma, kovma, orta-
dan kaldırma.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fikren:
fikir ile, düşünerek,
zihnen.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hakaik-ı ilâhiye:
Allah’a ait
olan gerçekler.
hevaî:
nefsine düşkün, ciddî
şeylere karşı ilgisiz.
hücum:
saldırma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.