Mesnevi-i Nuriye - page 168

İ’lemEyyühe’l-Aziz!
dünyada cereyan eden ve husule gelen her bir şeyin
iki vechi vardır:
Biri
ahirete bakar ki, nefsü’l-emirde en sabit, en ağır
bu vecihtir.
İkincisi
dünyaya, nefsine ve hevaya bakar. Bu vecih,
hakaret, hiffet ve zevalden öyle bir mevkidedir ki, kalbin
teessürüne, teellümüne, ıztırabına, düşüncelerine bais
olacak bir kıymette değildir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsanların öyle eblehleri vardır ki, şeffaf bir zerrede
şemsin timsalini veya bir çiçeğin renginde şemsin tecel-
lisini görse, şemsin o timsal ve tecellisinden hakikî şem-
sin bütün levazımatını hatta âleme merkez olmasını ve
seyyarata olan cezbini talep edip isterler. Maahaza, o
zerrede veya o çiçekte gördüğü timsal ve tecellinin bir
arızadan dolayı kayboldukları zaman, basar ve basireti-
nin körlüğü dolayısıyla, hakikî şemsin inkârına zehap
ederler.
Ve keza, o eblehler tecelli ile husule gelen vücud-i zıl-
lîyi vücud-i hakikî ve aslîden fark edemezler, birbiriyle il-
tibas ederler. Bunun için, bir şeyde şemsin timsalini, göl-
gesini gördükleri zaman, şemsin hararetini, ziyasını ve
sair hususiyatını da istemeye başlarlar.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âlem:
dünya, cihan; bütün yaratıl-
mışlar.
bais:
sebep olan.
basar:
görme.
basiret:
kalp gözüyle görme, doğ-
ru ve ölçülü görüş.
cereyan:
olma, meydana gelme.
cezp:
kendine doğru çekme, çekil-
me.
ebleh:
pek akılsız, ahmak, aptal,
bön, alık, budala.
hakaret:
hakirlik, hor görme, in-
citme, küçük düşürme.
hakikî:
gerçek.
hararet:
sıcaklık.
heva:
istek, arzu, nefse ait olan
şeylere düşkünlük, nefsin zararlı
ve günah olan arzuları.
hiffet:
temkinsizlik, ciddiyetsizlik,
hoppalık.
husul:
olma, meydana gelme.
hususiyat:
ayırıcı özellikler.
ıztırap:
üzüntü veren bir duru-
mun meydana getirdiği kuvvetli
acı, aşırı elem, azap, sıkıntı.
h
uBaB
| 168 | Mesnevî-i nuriye
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
iltibas:
birbirine benzeyen
şeyleri şaşırıp karıştırma, biri-
sini öteki zannetme.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıymet:
değer.
levazımat:
lüzumlu maddeler,
ihtiyaç maddeleri.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
mevki:
yer, makam.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan, hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
nefsü’l-emir:
işin hakikati, as-
lı.
sabit:
durağan, değişmeyen.
sair:
diğer, başka, öteki.
seyyarat:
gezegenler.
şeffaf:
saydam.
şems:
güneş.
talep:
isteme, dileme.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
teellüm:
elemlenme, tasalan-
ma, dertlenme, üzüntü duy-
ma.
teessür:
kederlenme, üzülme,
acı duyma.
timsal:
örnek, numune.
vecih:
cihet, yön.
vücud-i hakikî:
gerçek vücut.
vücud-i zıllî:
gölgemsi varlık;
yansıma ile elde edilen varlık.
zehap:
bir fikre veya zanna
kapılma.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
zeval:
aşağı düşme, alçalma,
iyi hâlden kötü hale düşme,
düşkünlük.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1...,158,159,160,161,162,163,164,165,166,167 169,170,171,172,173,174,175,176,177,178,...528
Powered by FlippingBook