Mesnevi-i Nuriye - page 191

Malik-i Hakikî’nin daire-i emrinden hariç, o vücuda ka-
rıştığın zaman zarar vermiş olursun–ümitsizliği intaç
eden hırs gibi.
• Biri de belâ ve musibetlerdir. Bunlar zaildir, devam-
ları yoktur. zevalleri düşünülürse, zıtları zihne gelir, lez-
zet verir.
• Biri de, sen burada misafirsin ve buradan da diğer
bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce geti-
remediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıl-
dığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fânî
dünyadan da çıkacaksın. öyle ise, aziz olarak çıkmaya
çalış. Vücudunu Mucid’ine feda et; mukabilinde büyük
bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya
badiheva zail olur, gider; veya onun malı olduğundan,
yine ona rücu eder. eğer vücuduna itimat edersen, ade-
me düşersin. Çünkü ancak vücudun terkiyle vücut bulu-
nabilir. Ve keza, vücuduna kıymet vermek fikrinde isen,
o vücuttan senin elinde ancak bir nokta kalabilir. Bütün
vücudun cihat-ı erbaasıyla ademler içerisinde kalır; ama,
o noktayı da elinden atarsan, vücudun tam manasıyla
nurlar içinde kalır.
• Biri de dünyanın lezzetleridir. Bu ise, kısmete bağlı-
dır; talebinde kalâka düşer; ve sür’at-i zevali itibarıyla,
aklı başında olan onları kalbine alıp kıymet vermez.
Dünyanın akıbeti ne olursa olsun, lezaizi terk etmek
evlâdır.
Çünkü, akıbetin ya saadettir –saadet ise, şu fânî
lezaizin terkiyle olur– veya şekavettir. ölüm ve idam
Mesnevî-i nuriye | 191 |
h
aBBe
zail:
sone eren, yok olan.
zeval:
sona erme, yok olma, öl-
me.
adem:
yokluk, hiçlik.
akıbet:
nihayet, son.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
badiheva:
heva ve heves rüz-
gârı, gelip geçici hevesler.
belâ:
musibet, sıkıntı.
cihat-ı erbaa:
dört cihet, dört
taraf (sağ, sol, ön, arka).
daire-i emir:
buyruk dairesi; iş
ve faaliyet dairesi.
evlâ:
daha uygun, daha lâyık,
daha iyi.
fânî:
ölümlü, geçici.
feda:
uğruna verme.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
idam:
yok olma.
intaç:
netice verme, sonuçlan-
dırma.
itimat:
dayanma, güvenme.
kalâk:
iç sıkıntısı, gönül darlı-
ğı, can sıkıntısı, sıkıntıda olma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kısmet:
talih, nasip, kader.
kıymet:
değer.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
Malik-i Hakikî:
her şeyin ha-
kikî sahibi ve maliki olan Al-
lah.
menzil:
yer, konak.
Mucid:
yaratan, yoktan var
eden Allah.
mukabil:
karşılık.
musibet:
felâket, belâ.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rücu:
dönme, geri dönme.
saadet:
mutluluk.
sür’at-i zeval:
hızlı ve çabuk
kayboluş, yok oluş.
şekavet:
bedbahtlık, bahtı ka-
ralık.
talep:
isteme, dileme.
vücut:
beden, varlık.
1...,181,182,183,184,185,186,187,188,189,190 192,193,194,195,196,197,198,199,200,201,...528
Powered by FlippingBook