Mesnevi-i Nuriye - page 195

İ’lemEyyühe’l-Aziz!
nefsin belâhat ve hamakatine bak ki, bir rabb-i Muh-
tar-ı Hakîm tarafından terbiye edildiğini ve o rabb-i Ha-
kîm’in memlûk ve masnuu olduğunu bildiğine ve bu te-
mellük ve terbiyenin bütün efrat, enva, ecnasta cari ol-
makla meselenin bir kaide-i külliye şeklini aldığına ve bu
feyzin şümullü olmakla bir nevi icma ve fiilî bir tasdike
mazhar olduğuna nazaran, kanun ve düstur şeklinde
olan hâdiseye ve kesb-i külliyet eden kaideye bakarak
kanaat ve itminan etmesi lâzım iken, bütün afakı cilve-
lendiren tecelliyat-ı esmayı, kendisi de o cilvelerde hisse-
dar olduğu hâlde, vasıta-i tesettür ve alâmet-i ihmal sanı-
yor. güya, o nefsin fevkinde, onun bütün ahvalini kont-
rol eden kimse yoktur. Ve kendisini, yaptığı fiillerinde, fi-
il içinde müstetir “Hû” gibi görüyor. tecelliyatın genişli-
ğini imtinaa, büyüklüğünü ademe hamletmekle, şeytanı
bile yaptığı mugalâtadan utandırıyor.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
nefis, daima ıztıraplar, kalâklar içinde evhamdan kur-
tulup tevekküle yanaşmıyor, hükm-i kadere razı olmu-
yor. Hâlbuki, şemsin tulû ve gurubu muayyen ve mukad-
der olduğu gibi, insanın da bu dünyada tulû ve gurubu ve
sair mukadderatı kalem-i kader ile cephesinde yazılıdır.
İsterse başını taşa vursun ki, o yazıları silsin; fakat başı
kırılır, yazılara bir şey olmaz, ha!
Mesnevî-i nuriye | 195 |
h
aBBe
kalâk:
iç sıkıntısı, gönül darlığı,
can sıkıntısı, sıkıntıda olma.
kalem-i kader:
kader kalemi, Al-
lah’ın olacak hâdiseleri olmadan
önce bilip yazması, takdir etmesi.
kanaat:
elindeki ile yetinmek.
kanun:
kaide, kural.
kesb-i
külliyet:
umumîlik,
genellik kazanma.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
memlûk:
kul, köle.
mesele:
önemli konu.
muayyen:
tayin edilmiş, belli, be-
lirli.
mugalâta:
yanıltıcı söz söyleme,
yanıltıcı konuşma.
mukadder:
takdir edilmiş.
mukadderat:
Allah tarafından
ezelde takdir olunmuş şeyler, ile-
ride meydana gelecek hâller ve
olaylar, alın yazısı.
müstetir:
gizlenen, gizli, saklı, ör-
tülü.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nevi:
çeşit, tür.
rabb-i Hakîm:
hikmet sahibi Al-
lah, iş ve emirleri hikmetli ve yan-
lışsız olan Cenab-ı Hak.
rabb-i Muhtar-ı Hakîm:
her şeyi
hikmetle yapan ve onları besle-
yen, terbiye eden, sevk ve idare
eden, dilediği gibi davranan son-
suz hikmet ve irade sahibi Hakîm
ve Muhtar olan terbiye edici sul-
tan olan Allah.
razı:
rıza gösteren, kabul eden.
sair:
diğer, başka, öteki.
şems:
güneş.
şümul:
içine alma, kapsam.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
tecelliyat-ı esma:
isimlerin tecel-
lileri, Cenab-ı Hakka ait isimlerin
kâinat ve mahlûkat üzerinde gö-
rülen tecellileri, tezahürleri.
temellük:
sahiplenme, kendine
mal etme.
terbiye:
besleyip büyütme, yetiş-
tirme.
tevekkül:
bir işi gerçekleşmesi
için gereken çalışmayı ve çabayı
gösterip sebeplere başvurduktan
sonra işi Allah’a bırakma.
tulû:
doğma, doğuş.
vasıta-i tesettür:
örtme, gizleme
aracı.
adem:
yokluk.
afak:
bütün dünya, gözle gö-
rülen âlem.
ahval:
haller, durumlar.
alâmet-i ihmal:
boş verme,
ihmal işareti, belirtisi.
belâhat:
ahmaklık, kalın kafa-
lılık, düşüncesizlik.
cari:
geçerli.
cilve:
tecelli, görüntü.
düstur:
kanun, kural, esas.
ecnas:
cinsler, çeşitler.
efrat:
fertler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
fevkinde:
üstünde.
feyiz:
bolluk, bereket, bağış.
fiil:
iş, hareket.
fiilî:
fiille ilgili, gerçekten yapı-
lan iş.
gurup:
batma, batış.
güya:
sanki.
hâdise:
olay.
hamakat:
ahmaklık, beyinsiz-
lik, budalalık.
haml:
isnat etme, atıf, yükle-
me.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
Hû:
Allah, Yaratıcı.
hükm-i kader:
kaderin hük-
mü.
ıztırap:
acı, azap, sıkıntı.
icma:
fikir birliği etme, görüş
birliğine varma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
imtina:
imkânsızlık, olamayış.
itminan:
inanma, güvenme,
gönül rahatlığı içinde tered-
dütsüz kabul etme.
kaide:
kural, esas, düstur.
kaide-i külliye:
genel kural,
umumî kaide, umumî kanun.
1...,185,186,187,188,189,190,191,192,193,194 196,197,198,199,200,201,202,203,204,205,...528
Powered by FlippingBook