İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Masiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür
tohumu vardır. Çünkü, o masiyete devam eden ülfet
peyda eder. sonra, ona aşık ve müptelâ olur, terkine im-
kân bulamayacak dereceye gelir. sonra, o masiyetinin
ikaba mucip olmadığını temenniye başlar. Bu hâl böyle-
ce devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar, en
nihayet gerek ikabı ve gerek dârülikabı inkâra sebep
olur.
Ve keza, masiyete terettüp eden hacaletten dolayı, o
masiyetin masiyet oltmadığını iddia etmekle, o masiyete
muttali olan melekleri bile inkâr eder, hatta şiddet-i ha-
caletten yevm-i hesabın gelmeyeceğini temenni eder.
Şayet yevm-i hesabı nefyeden, edna bir vehmi bulursa,
o vehmi kocaman bir bürhan addeder. en nihayet, ne-
damet edip terk etmeyenlerin kalbi küsufa tutulur, mah-
volur gider–eliyazübillâh!
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın i’caz ve belâgatine dair
Lemaat
namındaki eserimde izah edilen bazı lem’aları
dinleyeceksin.
1.
kur’ân’ın okunuşunda yüksek bir selâset vardır ki,
lisanlara ağır gelmez.
2.
Büyük bir selâmet vardır ki, lâfzen ve manen hata-
dan salimdir.
Mesnevî-i nuriye | 203 |
h
aBBe
masiyet:
günah, kötü şey.
mucip:
icap eden, gerektiren.
muttali:
bir işten haberi olan, bil-
gili, haberdar.
müptelâ:
tutkun, bir şeye düşkün
ve tutulmuş olan.
nam:
ad.
nedamet:
pişmanlık.
nefiy:
inkâr etme, olumsuzlama.
nihayet:
son.
peyda:
meydana gelme, açığa çık-
ma.
salim:
eksiksiz, sakatı ve noksanı
olmayan, kusursuz, noksansız.
selâmet:
cümlenin düzgün ve
doğru olması.
selâset:
sözün akıcı olma hâli, ifa-
dedeki ahenk, açıklık, kolaylık ve
akıcılık.
şiddet-i hacalet:
utancın şiddeti,
fazlalığı; çok fazla utanç.
temenni:
olmasını veya olmama-
sını isteme; dilek, istek, arzu.
terettüp:
sonuç olarak çıkma.
ülfet:
alışkanlık hâline getirme,
huy edinme.
vehim:
zan, şüphe.
yevm-i hesap:
hesap günü, ahi-
rette günahların ve sevapların tar-
tılacağı, hesap edileceği gün.
add:
saymak, öyle kabul et-
mek.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
bilhassa:
özellikle.
dair:
alâkalı, ilgili.
dârülikap:
cehennem, çok
azap çekilen yer.
edna:
en açağı, en basit, en
küçük.
eliyazübillâh:
Allah esirgesin,
Allah korusun.
hacalet:
utanma, utanç.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma.
ikap:
ahiret azabı, günahkâr-
ların öldükten sonra uğraya-
cağı azap.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerleri-
ni yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
küsuf:
güneş tutulması.
lâfzen:
sözlü olarak.
lem’a:
parıltı.
lisan:
dil.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
mahvolma:
yok olma, orta-
dan kalkma, batma.
manen:
mana bakımından,
manaca.