Mesnevi-i Nuriye - page 204

3.
Ayetler arasında büyük bir tesanüt vardır ki, kârgir
binalar gibi, ayetleri birbirine dayanarak bünye-i kur’âni-
yeyi sarsılmaktan vikaye ediyor.
4.
Büyük bir tenasüp, tecavüp, teavün vardır ki; ayet-
leri birbirine ecnebi olmadığı gibi, birbirinin vuzuhuna
yardım, istizahına cevap veriyor.
5.
parça parça, ayrı ayrı zamanlarda nazil olduğu hâl-
de, şiddet-i tenasüpten, sanki bir defada nazil olmuştur.
6.
esbab-ı nüzul ayrı ayrı ve mütebayin olduğu hâlde,
şiddet-i tesanütten, sanki sebep birdir.
7.
Mükerrer mütefavit suallere cevap olduğu hâlde,
şiddet-i imtizaç ve ittihattan sanki sual birdir.
8.
Müteaddit, mütegayir hâdisata beyan olduğu hâlde,
kemal-i intizamdan sanki hâdise birdir ve bir hâdiseye
cevaptır.
9.
tenezzülât-ı İlâhiye ile tabir edilen, muhatapların
fehimlerine yakın ve münasip üslûplar üzerine nazil ol-
muştur.
10.
Bütün zaman ve mekânlarda gelip geçen insanla-
ra tevcih-i kelâm ettiği hâlde, sühulet-i beyandan dolayı,
sanki muhatap birdir.
11.
İrşadın gayelerine isal için, tekrarları tahkik ve
takriri ifade eder. Maahaza, tekrarları halel vermez, iade-
si zevki izale etmez; tekerrür ettikçe misk gibi kokar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bünye-i Kur’âniye:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’in bünyesi, yapısı.
ecnebi:
yabancı.
esbab-ı nüzul:
Kur’ân-ı Kerîm
ayetlerinin gelmesine (Cebrail
Aleyhisselâm vasıtası ile indirilme-
sine) sebep olan hâdiseler.
fehim:
anlayış.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
halel:
düzensizlik, noksanlık.
iade:
bir önceki mısraın veya bey-
tin son kelimesini, ikinci mısraın
veya beytin başında tekrarlama
sanatı.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
isal:
ulaştırma, eriştirme.
istizah:
izahat isteme, bir işin açık
olarak bildirilmesini isteme, açık-
lama isteme.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
izale:
yok etme, ortadan kaldır-
ma.
kârgir:
taş veya tuğla inşaat, taş
veya tuğladan yapılmış bina.
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
misk:
bir ceylân cinsinin erkeğinin
göbeğinden elde edilen güzel ko-
ku.
muhatap:
kendisine hitap olunan,
söz söylenilen kimse.
mükerrer:
tekrarlanmış, tekrar
olunmuş.
münasip:
uygun.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
mütebayin:
birbirine uymayan,
birbirinden ayrı, zıt.
mütefavit:
birbirinden farklı, çe-
h
aBBe
| 204 | Mesnevî-i nuriye
şitli olan.
mütegayir:
başka, değişik.
nazil:
nüzul eden, inen.
sual:
soru.
sühulet-i beyan:
anlatmada-
ki, bildirmedeki kolaylık.
şiddet-i imtizaç ve ittihat:
birliktelik ve uyumluluğun
şiddeti; kuvvetli birliktelik ve
uyum.
şiddet-i imtizaç:
uyumlulu-
ğun şiddeti; kuvvetli uyumlu-
luk.
şiddet-i tenasüp:
uygunluğun
şiddeti; kuvvetli uygunluk.
şiddet-i tesanüt:
dayanışma-
nın şiddeti; kuvvetli dayanış-
ma.
tabir:
ifade.
tahkik:
doğruluğunu ispat et-
me, doğrulama.
takrir:
sağlamlaştırma.
teavün:
yardımlaşma, birbiri-
ne yardım etme.
tecavüp:
cevaplaşma, karşılık-
lı cevap verme.
tekerrür:
tekrarlanma.
tenasüp:
uyma, uygunluk; lâ-
fız ve mana itibarıyla birbirine
uygun olma.
tenezzülât-ı ilâhiye:
Cenab-ı
Hakkın kullarının anlayış sevi-
yelerine göre konuşması ve
derin hakikatleri, anlayabile-
cekleri ifadelerle beyan etme-
si.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
tevcih-i kelâm:
sözü yönelt-
me.
üslûp:
ifade yolu, kendine has
ifade veya yazı tarzı.
vikaye:
koruma, sahip çıkma.
vuzuh:
kolay anlaşılırlık, ifade
açıklığı.
1...,194,195,196,197,198,199,200,201,202,203 205,206,207,208,209,210,211,212,213,214,...528
Powered by FlippingBook