(1)
o
Ò/
°ûo
j p
?Én
ªn
÷r
G n
?Gn
P '
‹p
G w
?o
cn
h @ l
óp
MGn
h n
?o
æ°r
ùo
Mn
h »
s
à°n
T Én
æo
JGn
QÉn
Ñp
Y
evet, her bir harf kendi vücuduna bir vecihle delâlet
eder; amma kâtibinin, sâniinin vücuduna çok vecihlerle
delâlet eder. evet,
(2)
o
?p
FBɰn
Sn
Q n
?r
«n
dp
G '
¤r
Yn
’r
G p
CÓn
`n
Ÿr
G n
øp
e @ Én
¡s
fp
Én
a p
äÉn
æp
F = Én
µ`r
dG n
Qƒo
£o
°S r
?s
`e n
CÉn
J
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Cam, su, hava, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zaman
vesaire gibi tecelli-i timsal akislere mahal ve mazhar olan
çok şeyler vardır. Maddiyat-ı kesifenin timsalleri hem
münfasıl, hem ölü hükmündedirler; çünkü, asıllarına
gayr oldukları gibi, asıllarının hasiyetlerinden de mah-
rumdurlar. nuranîlerin timsalleri ise, asıllarıyla muttasıl
ve asıllarının hasiyetlerine malik ve asıllarına gayr değil-
lerdir.
Binaenaleyh, Cenab-ı Hak, şemsin hararetini hayat,
ziyasını şuur, ziyadaki renkleri duygu gibi yapmış olsa idi,
senin elindeki âyinede temessül eden şemsin timsali
seninle konuşacaktı. Çünkü, o timsalinde oldukça, hara-
reti, ziyası, renkleri olurdu; hararetiyle hayat bulurdu, zi-
yasıyla şuurlu olurdu, renkleriyle de duygulu olurdu. Böy-
le olduktan sonra, seninle konuşabilirdi. Bu sırra binaen-
dir ki, resul-i ekrem (
AsM
) kendisine okunan bütün salâ-
vat-ı şerifeye bir anda vâkıf olur.
Mesnevî-i nuriye | 199 |
h
aBBe
malik:
sahip.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer, zu-
hur ettiği, göründüğü yer.
muttasıl:
bitişik.
münfasıl:
birbirinden ayrılmış, bi-
tişik olmayan, ayrı duran.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
resul-i ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
salâvat-ı şerife:
Hz. Muhammed
(asm) için yapılan dualar.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sır:
gizli hakikat.
şems:
güneş.
şuur:
bilinç.
tecelli-i timsal:
suretlerin tecelli-
si, görüntüsü.
temessül:
bir şekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
timsal:
resim, suret, şekil.
vâkıf:
bir şeyi elde eden, bir işten
haberli olan.
vecih:
cihet, yön.
vesaire:
ve başkaları, bunun gibi-
leri.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
akis:
yansıma.
âlem-i misal:
görüntüler âle-
mi, dünyadaki işlerin görüntü-
lendiği ve gözlendiği, ruhların
bulunduğu âlem.
amma:
ama, lâkin, ancak.
âyine:
ayna.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
Binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
gayr:
başka, diğer.
hararet:
sıcaklık.
hasiyet:
bir şeye has özellik,
nitelik.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
kâtip:
yazan, yazıcı.
maddiyat-ı kesife:
katı mad-
deler, yoğun maddeler.
mahal:
yer.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
1.
Bizim ifadelerimiz pek çeşitlidir. Senin güzelliğin birdir. • Hepsi de o güzelliğe işaret etmek-
tedir.
2.
Kâinat kitabının satırlarını düşünerek mütalâa et. • Zira onların hepsi sana Cenab-ı Hakkın
yüce katından birer kitapçıktır.