Mesnevi-i Nuriye - page 202

en nihayet meccanen fenâ olur gider, yalnız günahları
miras kalır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim
uyumuş idi. Ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım
” mealin-
de olan
p
Ö«°/
ûn
e p
ír
Ѱo
üp
H s
’p
G r
¬p
Ñn
àr
æn
J r
ºn
dn
h @ »/
àn
Ñ«/
Ñn
°T p
?r
«n
?p
H r
ân
eÉn
f r
ón
b »/
ær
«n
Yn
h
şiirin şümulüne dâhilim. Çünkü, gençliğimde en yüksek
bir intibah şahikasına çıktığımı sanıyordum. Şimdi anlı-
yorum ki, o intibah, intibah değilmiş, ancak uykunun en
derin kuyusunda bulunmaktan ibaretmiş. Binaenaleyh,
medenîlerin iftihar ile dem vurdukları tenevvür-i intibah-
ları, benim gençlik zamanımdaki intibah kabîlesinden ol-
sa gerektir.
onların misali rüyasında güya uyanıp, rüyasını halka
hikâye eden nâim meselidir. Hâlbuki rüyasında, onun o
intibahı, uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir per-
deye intikal ettiğine işarettir. Böyle bir nâim ölü gibidir;
yarı buçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?
ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umur-i
diniyede, müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaş-
mayın. Çünkü, aramızdaki dere pek derindir; doldurup
hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz, ya siz de onlara il-
tihak edersiniz veya dalâlete düşer boğulursunuz.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
dâhil:
girme, içinde olma.
h
aBBe
| 202 | Mesnevî-i nuriye
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak.
dem vurmak:
bir şeyden ge-
lişi güzel bahsetmek, iddia et-
mek.
fenâ:
yok olma, ölümlülük,
geçicilik.
güya:
sanki.
hatt-ı muvasala:
kavuşturucu
yol, ulaştıran yol.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
iftihar:
gurur, övünme.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma,
uyandırma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
iltihak:
karışma, katılma.
intibah:
uyanıklık.
intikal:
bir yerden başka bir
yere geçme, yer değiştirme.
kabil:
tür, gibi.
meal:
mana, anlam, mefhum.
meccanen:
bedava şekilde,
parasız, ücretsiz olarak.
medenî:
uygar.
mesel:
örnek.
misal:
örnek.
müsamaha:
göz yumma, hoş
görme, görmezlikten gelme,
tolerans.
nâim:
uyuyan, uykuda bulu-
nan.
nihayet:
en sonunda.
şahika:
dağ tepesi, dağ doru-
ğu; zirve, doruk.
şümul:
içine alma, kapsam.
temin:
sağlama.
tenevvür-i intibah:
uyanış
aydınlığı.
teşebbüh:
zorla benzemeye
çalışma, benzetmeye özen-
me.
umur-i diniye:
dinî emirler,
dine ait işler.
1...,192,193,194,195,196,197,198,199,200,201 203,204,205,206,207,208,209,210,211,212,...528
Powered by FlippingBook