Mesnevi-i Nuriye - page 127

Remiz
Arkadaş!
Bütün zamanlarda, bütün insanların maddî ve manevî
ihtiyaçlarını temin için nazil olan kur’ân’ın, harikulâde
haiz olduğu camiiyet ve vüs’at ile beraber, tabakat-ı be-
şerin hissiyatına yaptığı müraat ve okşamalar, bilhassa
en büyük tabakayı teşkil eden avam-ı nâsın fehmini ok-
şayarak tevcih-i hitap esnasında yaptığı tenezzülât, kur’-
ân’ın kemal-i belâgatine delil ve bâhir bir bürhan olduğu
hâlde, hasta olan nefislerin dalâletine sebep olmuştur.
Çünkü, zamanların ihtiyaçları mütehaliftir. İnsanlar fikir-
ce, hisçe, zekâca, gabavetçe bir değildir. kur’ân mürşit-
tir. İrşat umumî oluyor. Bunun için, kur’ân’ın ifadeleri
zamanların ihtiyaçlarına, makamların iktizasına, muha-
tapların vaziyetlerine göre ayrı ayrı olmuştur. Hakikat-i
hâl bu merkezde iken, en yüksek, en güzel ifade çeşitle-
rini kur’ân’ın her bir ifadesinde aramak hata olduğu gi-
bi; muhatabın hissine, fehmine uygun olan bir üslûbun
mizan ve mirsadıyla Mütekellim’e bakan, elbette dalâle-
te düşer.
Remiz
Arkadaş!
Dünyanın üç vechi vardır:
• Birisi, ahirete bakar; çünkü onun mezraasıdır.
• İkincisi, Esma-i Hüsnaya bakar; çünkü onların mek-
tep ve tezgâhlarıdır.
Mesnevî-i nuriye | 127 |
k
aTre
nin
Z
eYli
mizan:
ölçü, denge.
muhatap:
kendisine hitap olunan,
söz söylenilen kimse.
müraat:
gözetme, riayet etme.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
mütehalif:
birbirine uymayan, de-
ğişken.
Mütekellim:
söyleyen, konuşan,
birinci şahıs.
nazil:
nüzul eden, inen.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
tabaka:
kat, katman.
tabakat-ı beşer:
insan tabakaları,
insanların oluşturduğu sosyal sı-
nıflar.
temin:
sağlama.
tenezzülât:
tenezzüller, sözün
muhatapların seviyelerine uygun
olarak ayarlanması ve derin haki-
katlerin anlaşılması kolay ifadeler-
le açıklanması.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
tevcih-i hitap:
hitabı, konuşmayı
yöneltmek.
tezgâh:
dokuma aleti, iş yeri.
umumî:
genel.
üslûp:
ifade yolu, kendine has ifa-
de veya yazı tarzı.
vaziyet:
durum.
vecih:
cihet, yön.
vüs’at:
genişlik.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
avam-ı nâs:
insanların ilmî, ir-
fanı kıt, okuma yazması az,
fikren zayıf olanları.
bâhir:
apaçık, aşikâr.
bilhassa:
özellikle.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve
ihata edicilik.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
isimleri.
fehim:
anlayış.
gabavet:
anlayışsızlık, kalın
kafalılık, ahmaklık.
haiz:
bir şeye sahip olma, sa-
hip, malik.
hakikat-i hâl:
durumun ger-
çek yönü, işin aslı.
harikulâde:
olağanüstü.
hissiyat:
hisler, duygular.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
kemal-i belâgat:
belâgatin
kusursuzluğu, mükemmelliği.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e in-
dirilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
makam:
yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan, ruha ve fikre ait.
mektep:
öğrenim yeri, okul.
mezraa:
tarla, ekilecek yer.
mirsat:
gözetleme aleti, ince-
leme, rasat etme.
1...,117,118,119,120,121,122,123,124,125,126 128,129,130,131,132,133,134,135,136,137,...528
Powered by FlippingBook