takdis ederiz o zatı ki, bu sineğe nezafeti ilhamen öğ-
retir, bana da üstat yapar; ben de, onun ile nefsimi ikna
ve ilzam ederim.
Remiz
İnsanı dalâletlere sürükleyen cihetlerden biri de şudur
ki:
İsm-i
zahir
ile ism-i
Bâtın
’ın hükümleri ayrı ayrı olu-
yor; bunları birbirine karıştırıp mercilerini kaybetmek
mahzurludur.
kezalik,
kudretin levazımı ile hikmetin levazımı bir de-
ğildir; birisine ait levazımatı ötekisinden talep etmek ha-
tadır.
Ve keza,
daire-i esbabın iktizası ile daire-i itikat ve tev-
hidin iktizası bir değildir; onu bundan istememeli.
Ve keza,
kudretin taallûkatı ayrı, vücudun cilveleri ve-
ya sair sıfâtın tecelliyatı ayrıdır; birbirine iltibas edilme-
meli.
Meselâ, dünyada vücudun tedricîdir, berzahî âyine-
lerde anî ve def’îdir. Çünkü, icat ile tecelli arasında fark
vardır.
Remiz
Arkadaş!
İslâmiyet bütün insanlara bir nur, bir rahmettir. Kâfir-
ler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir.
Çünkü, İs-
lâmiyetin telkinatıyla, küfr-i mutlak, inkâr-ı mutlak şek ve
Mesnevî-i nuriye | 129 |
k
aTre
’
nin
Z
eYli
lanma.
kâfir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkâr
eden, dinsiz.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
levazım:
lâzım olan şeyler, geçin-
mek ve yaşamak için gereken
şeyler, gereçler.
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri.
mahzur:
sakınılacak, çekinilecek
şey; engel, sakınca.
merci:
merkez, kaynak.
meselâ:
örneğin.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nezafet:
temizlik, paklık, taharet.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
taallûkat:
ilgiler, ilişkiler.
takdis:
yüceltme, mukaddes say-
ma, kudsî ve mübarek sayma.
talep:
isteme, dileme.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
tedricî:
tedriçle olan, yavaş yavaş,
derece derece yapılan.
telkinat:
telkinler, fikir aşılamalar.
üstat:
öğretici, öğretmen.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
berzahî:
belli makam ve sevi-
yelere ait, onların özelliklerini
taşıyan.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli, görüntü.
daire-i esbap:
sebepler daire-
si, sebep ve kanunların bulun-
duğu yer olan maddî âlem, fi-
illerin, işlerin, oluşların sebep-
lere bağlandığı âlem.
daire-i itikat ve tevhid:
inanç
ve tevhid dairesi.
dalâlet:
hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
def’i:
hemen, bir anda, birden-
bire.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hüküm:
karar, emir, hâkimi-
yet.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
ikna:
bir fikri, düşünceyi aklî
delillerle kabul ettirme, inan-
dırma.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
ilhamen:
ilham yoluyla, Allah
tarafından kalbe indirilen feyiz
ve hakikatler tarzında.
iltibas:
birbirine benzeyen
yerleri şaşırıp karıştırma.
ilzam:
susturma, cevap vere-
mez hâle getirme.
inkâr-ı mutlak:
kesin ve tam
anlamıyla inkâr.
ism-i Bâtın:
her şeyin iç yüzü-
nü bilen ve her şeyin gerçek
yönünü var eden Allah.
ism-i Zahir:
Esma-i Hüsnadan
Cenab-ı Hakkın varlığının eser-
leriyle ve delilleriyle aşikâr ve
görünür olduğunu ifade eden
ismi.
istifade:
faydalanma, yarar-