Mesnevi-i Nuriye - page 138

şek ve şüphe ile bakan adam, herhâlde, mastar ile maz-
har, menba ile ma’kes, zatî ile tecelli aralarını fark ede-
miyor. Ve bu yüzden şüpheye düşer.
evet, nebî-i zîşan (
AsM
) tecelliyat-ı İlâhîye mazhar ve
ma’kestir, mastar ve menba değildir. Çünkü, o zat, yal-
nız abddir ve ibadetçe herkesten ileridir. demek, bu ka-
dar görünen terakkiyat, kemalât onun zatî malı değildir,
ancak hariçten verilen rahman-ı rahîm’in tecellileridir.
evvelce beyan edildiği gibi, hiçbir şey, bir zerreye bile
mana-i ismiyle mastar olamaz. Amma, bir zerre, mana-i
harfiyle semanın yıldızlarına mazhar olur. Yalnız, gaflet
ile o zerrenin mastar olduğu zannıyla bakıldığından, sa-
nat-ı İlâhiyeyi tağutî bir tabiata mal ederler.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
dualar, tevhid ve ibadetin esrarına numunedir. tevhid
ve ibadette lâzım olduğu gibi; dua eden kimse de, kalbin-
de dolaşan arzu ve isteklerini, “Cenab-ı Hak işitir” deyip,
kadir olduğuna itikat etmelidir. Bu itikat, Allah’ın her şe-
yi bilir ve her şeye kadir olduğunu istilzam eder.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Şu âlemi ziyalandıran şemsin, bir sineğin gözüne te-
celli ile girip ışıklandırması mümkündür. Ve ateşten bir
kıvılcımın, gözüne girip tenvir etmesi imkân haricidir;
çünkü, gözü patlatır.
abd:
kul.
amma:
ama, lâkin, ancak.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
evvelce:
daha önce.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
hariç:
bir şeyin dışında kalma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
istilzam:
gerektirme.
itikat:
kesin inanma, iman.
kadir:
her şeye yeten güç, kuvvet,
kudret; her şeye yeten güç sahibi.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
ma’kes:
yansıma yeri, yansıtıcı;
ayna.
mana-i harfî:
bir şeyin kendisini
değil de sanatkârını, ustasını, sa-
hibini bilip tanıtan mana.
mana-i ismî:
bir şeyin bizzat ken-
disine bakan ve kendisini tanıtan
h
uBaB
| 138 | Mesnevî-i nuriye
manası.
mastar:
kaynak, bir şeyin çık-
tığı yer.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer,
zuhur ettiği, göründüğü yer.
menba:
kaynak.
nebî-i Zîşan:
şan sahibi nebî,
peygamber olan Hz. Muham-
med (asm).
numune:
örnek.
rahman-ı rahîm:
Rahman ve
Rahîm olan Allah; dünya ve
ahirette yarattıklarına sonsuz
rahmet, şefkat ve merhame-
tiyle muamele eden Allah.
sanat-ı ilâhiye:
İlâhî sanat, Al-
lah’ın sanatı; Cenab-ı Hakkın
sanat ile yaratması.
sema:
gökyüzü, gök.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
şems:
güneş.
tabiat:
yaratılış ve yaşayışa
dair konulan kanunlar, esas-
lar.
tağutî:
Allah’a ortakmış gibi,
şirk koşarcasına.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tecelliyat-ı ilâhiye:
İlâhî tecel-
liler, İlâhî lütufların tezahürü.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler, yükselişler.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
zat:
ululuk sahibi kişi, şahıs
(asm).
zatî:
zata ait, zatın kendisin-
den olan.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1...,128,129,130,131,132,133,134,135,136,137 139,140,141,142,143,144,145,146,147,148,...528
Powered by FlippingBook