tereddüde inkılâp etmiştir. o telkinatın kâfirlerde de yap-
tığı in’ikâs ve tesirat sayesinde, kâfirlerin hayat-ı ebediye
hakkında ümitleri vardır. Bu sayede, dünya lezzetleri ve
saadeti, onlarca tamamıyla zehirlenmez, bütün bütün o
lezzetler elemlere inkılap etmez. Yalnız tereddütleri var-
dır. tereddüt ise, her iki tarafa baktırır. deve kuşu gibi,
tam manasıyla ne kuş olur ve ne de deve olur. ortada
kalarak her iki tarafın zahmetinden kurtulur.
Remiz
Arkadaş!
Nefis, tembellik saikasıyla vazife-i ubudiyetini terk etti-
ğinden, tesettür etmek istiyor
. Yani, onu görecek bir ra-
kibin gözü altında bulunmasını istemiyor. Bunun için, bir
Hâlık’ın, bir Malik’in bulunmamasını temenni eder, son-
ra mülâhaza eder, sonra tasavvur eder, nihayet ademini,
yok olduğunu itikat etmekle dinden çıkar. Hâlbuki, ka-
zandığı o hürriyetler, adem-i mes’uliyetler altında ne gi-
bi zehirler, yılanlar, elîm elemler bulunduğunu bilmiş ol-
sa, derhal tevbe ile vazifesine avdet eder.
Remiz
Arkadaş!
Her bir insanın bir nokta-i istinadı bulunduğuna naza-
ran, istinat noktalarının tefavütüne göre insanların yapa-
bileceği işler de tefavüt eder
. Meselâ, büyük bir sultana
istinadı olan bir nefer, bir şahın yapamadığı bir işi yapar.
Çünkü, nokta-i istinadı şahtan büyüktür.
adem:
yokluk, olmama.
adem-i mes’uliyet:
mes’uliyetsiz-
lik, sorumsuzluk.
avdet:
geri gelme, dönüş.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden Allah.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve sonsuz
hayat, ahiret hayatı.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
istinat:
dayanma, güvenme.
itikat:
inanç, iman.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
Malik:
her şeyin gerçek sahibi
olan Allah.
meselâ:
örneğin.
mülâhaza:
dikkatle ve teferru-
k
aTre
’
nin
Z
eYli
| 130 | Mesnevî-i nuriye
atıyla, inceden inceye düşün-
me.
nazaran:
göre, bakımından,
bakarak, bakılırsa.
nefer:
asker, er.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan, hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
nihayet:
en sonunda.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
saadet:
mutluluk.
saika:
sevk eden, sürükleyen,
sebep olan.
saye:
yardım.
sultan:
padişah, hükümdar,
güç sahibi.
şah:
padişah, sultan, hüküm-
dar.
tasavvur:
bir şeyi zihinde dü-
şünme, tasarlama.
tefavüt:
farklılık, iki şey ara-
sındaki fark.
telkinat:
telkinler, fikir aşıla-
malar.
temenni:
olmasını veya olma-
masını isteme; dilek, istek, ar-
zu.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
tesettür:
gizlenme, saklanma.
tesirat:
etkiler, tesirler.
tevbe:
işlenmiş bir günahtan
pişmanlık duyup Allah’tan af
dileme ve bir daha işlememek
üzere söz verme.
vazife:
görev.
vazife-i ubudiyet:
kulluk va-
zifesi.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.