Mesnevi-i Nuriye - page 120

İtizar
Arkadaş!
Bu risale, Kur’ân’ın bazı âyâtını şuhudî bir tarzda be-
yan eden bir nevi tefsirdir. Ve havi olduğu mesail, Fur-
kan-ı Hakîm’in cennetlerinden koparılmış bir takım gül
ve çiçekleridir. Fakat, ibaresindeki işkâl ve icazdan te-
vahhuş edip, mütalâasından vazgeçme. Mütalâasına tek-
rar ile devam edilirse, me’lûf ve me’nus bir şekil alır.
Kezalik, nefsin temerrüdünden de korkma. Çünkü,
benim nefs-i emmarem, bu risalenin satvetine da-
yanamayarak, inkıyada mecbur olduğu gibi, şeytanım da
(1)
t
ôn
Øn
Ÿr
G n
ør
jn
G
diye bağırdı. Sizin nefis ve şeytanlarınız benim
nefis ve şeytanımdan daha asi, daha tağî, daha şakî de-
ğiller.
Kezalik, Birinci Babda tevhidin beyanı için zikredilen
delillerde vaki olan tekrarları faydasız zannetme. Hususî
makamlarda, ihtiyaca binaen zikredilmişlerdir. Evet,
hatt-ı harbde, siperde oturup müdafaa eden bir nefer, et-
rafında bulunan boş siperlere gitmeyip, bulunduğu siper
içinde diğer bir pencereyi açması, elbette bir ihtiyaca bi-
naendir.
Kezalik, bu risalelerin ibarelerindeki işkâl ve iğlâkın,
keyif için ihtiyârımdan çıkmış olduğunu zannetme. Çün-
kü, bu risale dehşetli bir zamanda, nefsimin hücumuna
karşı yapılan anî ve irticalî bir münakaşadır. Kelimeleri,
asi:
isyan eden, başkaldıran.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
bab:
bir kitabın bölümlerinden
her biri.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
Furkan-ı Hakîm:
doğruyu yanlış-
tan ayıran hikmetli Kur’ân.
hatt-ı harp:
savaş çizgisi, savaş sı-
rasında iki tarafın birbirlerine kar-
şı vaziyet aldıklarında, aralarında
kalan mesafe bulundurarak aldık-
ları konum.
havi:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
hususî:
özel.
hücum:
saldırma.
ibare:
metin, cümle veya bir kaç
cümleden oluşan söz grubu.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
iğlâk:
sözü karışık ve anlaşılmaz
bir şekilde söyleme.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
inkıyat:
boyun eğme, bağlanma,
teslim olma.
irticalî:
hazırlıksız olarak, içe doğ-
duğu gibi, içten geldiği gibi.
işkâl:
müşküllük, güçlük, zorluk.
itizar:
özür dileme, bir sebep gös-
tererek affını dileme.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
makam:
yer.
me’lûf:
alışılmış, ülfet edilmiş.
mecbur:
zorunda kalma.
me’nus:
alışmış, yabancılık
çekmeyen.
mesail:
meseleler.
müdafaa:
savunma.
münakaşa:
tartışma.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, dikkatli okuma.
nefer:
asker, er.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan, hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah işlerin yapılmasını
emreden nefis.
nevi:
çeşit, tür.
satvet:
şiddetli hücum.
siper:
savaşta düşmana hedef
olmadan ateş edebilmek için
kazılmış üstü açık hendek.
şaki:
şikâyetçi, şikâyette bu-
lunan, şikâyet eden.
şuhudî:
görünebilme ile alâ-
kalı, vücut bulmaya dair.
tağî:
azgın, azmış.
tarz:
biçim, şekil.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
temerrüt:
inatçılık, hakkı ka-
bulde direnme.
tevahhuş:
korkulu bir şekilde
emin olmayarak bakma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
vaki:
olmuş, meydana gelmiş.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
1
. Kaçacak yer nerede?
k
aTre
| 120 | Mesnevî-i nuriye
1...,110,111,112,113,114,115,116,117,118,119 121,122,123,124,125,126,127,128,129,130,...528
Powered by FlippingBook