Ve keza, dünyanın iki yüzünü gördüm:
• Bir yüzü, az çok zahirî bir ünsiyet, bir güzelliği varsa
da bâtını ve içi daimî bir vahşet ile doludur.
• İkinci yüzü, filcümle, zahiren vahşetli ise de, bâtınen
daimî bir ünsiyetle doludur.
kur’ân-ı Azîmüşşan, nazarları ahiret ile muttasıl olan
ikinci veche tevcih eder. Birinci vecih ise, ahiretin zıddı
olup, ademle muttasıldır.
Ve keza, mümkinatın da iki vechi vardır:
• Birisi, enaniyetle vücuttur. Bu ise ademe gider ve
ademe kalbolur.
• İkincisi, enaniyetin terkiyle ademdir. Bu ise Vacibü’l-
Vücud’a bakar; bir vücut kazanır. Binaenaleyh, vücut is-
tersen, mün’adim ol ki, vücudu bulasın.
Nükte
Mukaddimede zikredilen dört kelimeden,
niyet
hak-
kındadır.
Arkadaş!
Bu niyet meselesi benim kırk senelik ömrümün bir
mahsulüdür.
evet,
niyet öyle bir hasiyete maliktir ki, âdetleri, hare-
ketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mayedir
.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adem:
yokluk, hiçlik.
âdet:
görenek, usul, alışkanlık.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
bâtın:
görünmeyen taraf, iç kısım.
bâtınen:
dâhilen, iç yüzünde, için-
den olarak.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
daimî:
sürekli, devamlı.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
filcümle:
hepsi, bütünü.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
ibadet:
kulluk, Allah’ın emirlerini
k
aTre
| 112 | Mesnevî-i nuriye
yerine getirme, yasaklarından
kaçınma uygulamaları.
iksir:
bir şeyin kuvvetli, esas
maddesi.
kalbetmek:
bir hâlden diğer
bir hâle çevirmek, değiştir-
mek.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve
şerefi yüce olan Kur’ân.
mahsul:
ürün.
malik:
sahip.
mâye:
maya, asıl ve gerekli
madde; temel, esas, asıl, öz.
mesele:
halledilmesi güç,
önemli konu.
mukaddime:
ön söz, başlan-
gıç.
muttasıl:
bitişik.
mümkinat:
yaratılanlar,
mümkün olanlar, imkân dâhi-
lindekiler, olabilir şeyler.
mün’adim:
in’idam eden, yok
olan, ademe ve hiçiliğe giden.
nazar:
bakış, dikkat.
niyet:
karar verme, kastetme,
isteme; kalben bir şeye yöne-
liş; istek, kasıt, karar.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
tevcih:
yöneltme, çevirme.
ünsiyet:
alışkanlık, ülfet, dost-
luk.
vacibü’l-vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vahşet:
ürkütücü ve korkunç
olan şey.
vecih:
cihet, yön.
vücut:
var olma, varlık.
zahiren:
görünüşte.
zahirî:
görünürde.
zikretmek:
anmak, bildirmek.