Mesnevi-i Nuriye - page 116

yaratan bir kudretin hükmü bütün kâinata cari ve nafiz
olması lâzımdır. zira, o bal arısı, kâinatın unsurlarına nu-
munedir, eczasını kâinattan alıyor. Hâlbuki, vücut saha-
sında mahal ve makam, yalnız ve yalnız Vacib-i ehad’e
mahsustur. eğer eşya kendi nefislerine isnat edilirse, her
bir zerreye bir ulûhiyet lâzımdır. Meselâ, Ayasofya’nın
banisi inkâr edildiği takdirde, her bir taşı bir Mimar si-
nan olması lâzım geliyor.
öyle ise,
kâinatın Sânia olan delâleti, kendi nefsine
olan delâletinden daha vazıh, daha zahir, daha evlâdır.
Öyle ise, kâinatın inkârı mümkün olsa bile, Sâniin inkâ-
rı mümkün değildir.
Nokta
Gafletten neş’et eden dalâlet, pek garip ve aciptir,
mukareneti illiyete kalbeder. İki şey arasında bir mukare-
net olursa, yani daima beraber vücuda gelirlerse, birisi-
nin ötekisine illet gösterilmesi, o dalâletin şe’nindendir.
Hâlbuki, devamlı mukarenet illiyete delil olamaz.
Nükte
Arkadaş!
(1)
o
óo
Ñ`r
©n
f
’deki
¿
’un ifade ettiği cem ve cemaat, fikri ve
kalbi ayık olan musallînin nazarında sath-ı arzı bir mescit
şekline getirir. Ve bütün mü’minlerden teşekkül etmiş,
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
bani:
bina eden, yapan.
cari:
cereyan eden, akan, işleyen.
cem:
çoğul.
cemaat:
topluluk.
dalâlet:
hak ve hakikatten sapma,
doğru yoldan ayrılma, azma.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
evlâ:
daha uygun, daha lâyık, da-
ha iyi.
gaflet:
gafillik, boş bulunma, ihti-
yatsızlık, dikkatsizlik.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hüküm:
hakîmiyet, nüfuz, ku-
manda.
illet:
sebep.
illiyet:
nedeni neticeye bağlayan
bağ, sebebiyet, nedensellik.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kalbetmek:
bir hâlden diğer bir
hale çevirmek, değiştirmek.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
mahal:
yer.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
makam:
yer, mevki.
mescit:
namaz kılınacak yer, ca-
mi, ibadet edilecek yer.
meselâ:
örneğin.
mukarenet:
iki şeyin bitişme-
si, beraber olması.
musallîn:
namaz kılanlar.
mü’min:
iman eden, inanan.
nafiz:
tesir eden, nüfuzlu, te-
sirli.
nazar:
bakış, dikkat.
nefis:
kendi, şahıs.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
numune:
örnek.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sath-ı arz:
yeryüzü, rûy-i ze-
min.
şe’n:
iş, durum, özellik, yapı.
teşekkül:
şekillenme, meyda-
na gelme.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâki-
miyeti ile kâinattaki her şeyi
kendisine ibadet ve itaat ettir-
mesi.
unsur:
madde, esas, birleşik
bir şeyi meydana getiren ele-
manlardan her biri.
vacib-i ehad:
bir olan ve var-
lığı zorunlu olan Allah.
vazıh:
açık, aşikâr; kolay anla-
şılır.
vücut:
varlık.
zahir:
açık, aşikâr.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
1.
Kulluk ederiz. (Fatiha Suresi: 5.)
k
aTre
| 116 | Mesnevî-i nuriye
1...,106,107,108,109,110,111,112,113,114,115 117,118,119,120,121,122,123,124,125,126,...528
Powered by FlippingBook