tamamen cezbeder, helâkete sebep olur. Şayet Allah’a
vâsıl olsa da, vusulü nakıs olur.
Nükte
(1)
Én
¡o
br
Rp
Q $G n
¤n
Y s
’p
G ¢p
Vr
Qn
’r
G?p
a m
á s
`H = G n
O r
øp
e Én
en
h
ayet-i kerîme-
siyle, rızık taahhüt altına alınmıştır. Fakat, rızık dediği-
miz, iki kısımdır: Hakikî rızık, mecazî rızık; yani zarurî
var, gayr-i zarurî var.
Ayetle taahhüt altına alınan, zarurî kısmıdır. Evet, ha-
yatı koruyacak derecede gıda veriliyor. Cisim ve bedenin
semizliği ve zaafiyeti, rızkın çok ve az olduğuna bakmaz
.
denizin balıklarıyla karanın patlıcanları şahittir.
Mecazî
olan rızık ise, ayetin taahhüdü altında değildir, ancak
sa’y ve kisbe bağlıdır.
Nokta
Arkadaş!
Masum bir insana veya hayvanlara gelen felâketlerde,
musibetlerde, beşer fehminin anlayamadığı bazı esbap
ve hikmetler vardır. Yalnız, meşiet-i İlâhiyenin düsturla-
rını havi şeriat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücuduna tâbi değil-
dir ki, aklı olmayan bir şeye tatbik edilmesin. o şeriatın
hikmetleri kalb, his, istidada bakar. Bunlardan husule ge-
len fiillere o şeriatın hükümleri tatbik ile tecziye edilir.
Meselâ, bir çocuk eline aldığı bir kuş veya bir sineği öl-
dürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate
ahkâm:
emirler, hükümler, buy-
ruklar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
beşer:
insan, insanlık.
cezp:
kendine doğru çekme, çekil-
me.
düstur:
kaide, esas, prensip.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fehim:
anlayış.
felâket:
musibet, büyük dert, be-
lâ.
fiil:
iş, hareket.
gayr-i zarurî:
zarurî ve mecburî
olmayan, kendisine fazlaca ihtiyaç
duyulmayan.
hakikî:
gerçek.
havi:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
helâket:
yıkılma, mahvolma.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hiss-i şefkat:
şefkat hissi.
husul:
olma, meydana gelme.
hüküm:
emir, buyruk.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kisb:
çalışıp, kazanma.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
mecazî:
mecaza ait, gerçek olma-
yan.
meselâ:
örneğin.
meşiet-i ilâhîye:
Cenab-ı Hakka
ait, Onun bilgisi, arzusu, isteği ve
iradesi altında olan; Allah’ın varlık-
lar üzerindeki iradesi.
musibet:
felâket, belâ.
nakıs:
noksan, eksik.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
rızık:
Allah tarafından her can-
lı için ayrılmış ve takdir edil-
miş olan nimet, yiyecek içe-
cek ve giyecek ile ilgili şeyler.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
semiz:
iri, büyük, besili, yağlı,
etine dolgun.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
şeriat-ı fıtriye:
kâinatta düze-
ni ve ahengi sağlayan, bütün
varlıkların uymak zorunda ol-
duğu kanun ve kuralların ta-
mamı.
taahhüt:
bir işin yapılması için
söz verme.
tâbi:
bir yere bağlı olan, uyan.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tecziye:
cezalandırma, ceza
verme.
vâsıl:
ulaşan, erişen, kavuşan.
vusul:
ulaşma, erişme, yetiş-
me.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük,
dermansızlık.
zarurî:
zorunlu.
1.
Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah'a ait olmasın.
(Hud Suresi: 6.)
k
aTre
| 118 | Mesnevî-i nuriye