Ve keza,
niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden
ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur
.
Ve keza,
niyette öyle bir hasiyet vardır ki, seyyiatı ha-
senata ve hasenatı seyyiata tahvil eder
.
Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öy-
le ise, necat ve halâs ancak ihlâs iledir.
İşte bu hasiyete
binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir.
Buna binaendir ki, az bir ömürde, cennet bütün lezaiz ve
mehasiniyle kazanılır. Ve
niyet ile, insan daimî bir şakir
olur, şükür sevabını kazanır
.
Ve keza, dünyadaki lezzet ve nimetlere iki cihetle ba-
kılır:
• Bir cihette, o nimetlerin bir mün’im tarafından veril-
diği düşünülür; ve nazar, o lezzetten in’am edene döner,
onu düşünür.
Mün’imi düşünmek lezzeti, nimeti düşün-
mekten daha lezizdir
.
• İkinci cihet, nimeti görür görmez nazarını ona has-
rederek, o nimeti ganimet telâkki ederek, minnetsiz yer.
Hâlbuki, birinci cihette lezzet, zeval ile zail olsa bile, ru-
hu bâkîdir. Çünkü, Mün’imi düşünür. “Mün’im ise mer-
hametlidir, daima bu nimetleri bana verir” diye ümitvar
olur. İkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu
kalsın; ruhu da söner, ancak dumanı kalır. Musibetlerin
ise, zevalinden sonra dumanları söner, nurları kalır. lez-
zetlerin zevalinden sonra kalan, dumanları, günahlarıdır.
Mesnevî-i nuriye | 113 |
k
aTre
isteme; kalben bir şeye yöneliş; is-
tek, kasıt, karar.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah ta-
rafından verilen mükâfat.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar, kö-
tülükler.
şakir:
Allah’ın verdiği nimetlere
karşılık şükreden.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hâl ile Allah’ı hamd et-
me.
tahvil:
bir hâlden başka bir hale
getirme, değiştirme, dönüştürme.
telâkki:
kabul etme, bir görüşle
bakma.
ümitvar:
ümitli, umutlu, uman,
ümidi olan.
zail:
sona eren, yok olan.
zeval:
zail olma, sona erme, yok
olma.
amel:
fiil, iş.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cihet:
yön.
daimî:
sürekli, devamlı.
ganimet:
beklenmeyen ka-
zanç.
halâs:
kurtulma, kurtuluş, se-
lâmete erme.
hâlet:
hâl, durum.
hasenat:
güzellikler, iyilikler.
hasiyet:
bir şeye has özellik,
nitelik.
hasr:
yalnız bir şeye veya ki-
şiye mahsus kılma.
husul:
olma, meydana gelme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
in’am:
nimet verme, nimet-
lendirme, ihsan etme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
leziz:
lezzetli, tatlı.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
meyyit:
ölmüş, ölü.
minnet:
bir iyilik karşısında
yük altında kalma, kendini
manevî olarak borçlu hisset-
me.
musibet:
felâket, belâ.
Mün’im:
nimet veren, ikram
eden, Allah.
nazar:
bakış.
necat:
kurtuluş, kurtulma, ha-
lâs, selâmet.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
niyet:
karar verme, kastetme,