Mesnevi-i Nuriye - page 102

vahdet o dairenin merkezindedir. daireyi teşkil eden
bürhanların her birisi, parmağını uzatıp, matlûbun hak
ve sadık olduğuna imza atıyorlar. o bürhanlardan zayıf
olanların aralarında tesanüt vardır. Yani, birbirini teyit ve
takviye etmekle, zayıf bürhanların zaafiyeti zail olur. za-
il olmasa bile, itibardan düşmez. İtibardan düşse bile, da-
irenin bozulmasına sebep olmaz, ancak daire küçülür.
Maahaza, bürhanların hey’et-i mecmuasına terettüp
eden matlûbun kuvvet ve vuzuhunu her fertten istemek
ve her fertte aramak, aklın hastalığına, zihnin cüz’iyeti-
ne işaret olup, matlûbu red ve inkâr için bir zemin teşkil
ediyor. Binaenaleyh, bir bürhana bakıldığı zaman, zaafi-
yetten dolayı vehimler baş gösterirse, öteki bürhanlar-
dan süzülen kuvvet ile ortada zaafiyet kalmaz; vehimler
de dağılır.
Maahaza, bazı bürhanlar suya benziyor, bir kısmı da
havaya benziyor, bir kısmı da ziya gibidir. Binaenaleyh,
bu gibi bürhanları gayet lâtif ve dikkatli ince bir fikirle
arayıp tutmalıdır ki, dökülmesin, sönmesin, uçmasın.
@
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cüz’iyet:
azlık, cüz’î oluş, küçük-
lük.
daire:
saha, alan.
gayet:
son derece, oldukça.
hak:
doğruluk, gerçek, hakikat.
hey’et-i mecmua:
tümünün
oluşturduğu grup; bir şeyin tefer-
ruatına ve cüzlerine bakılmaksızın
bütününün gösterdiği hâl ve man-
zara.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
k
aTre
| 102 | Mesnevî-i nuriye
bul ve tasdik etmeme.
itibar:
değer, kıymet.
lâtif:
nazik, hoş, güzel.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
matlûp:
talep edilen, istenilen
şey.
red:
kabul etmeme.
sadık:
doğru, gerçek, hakikî,
sahte olmayan.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik
etme.
terettüp:
bir işin birinin üzeri-
ne düşmesi.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma; doğru çıkarma.
vahdet:
birlik ve teklik.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
vuzuh:
kolay anlaşılırlık, ifade
açıklığı.
zaafiyet:
zayıflık.
zail:
sone eren, yok olan.
zemin:
temel, dayanak.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
1...,92,93,94,95,96,97,98,99,100,101 103,104,105,106,107,108,109,110,111,112,...528
Powered by FlippingBook