Mesnevi-i Nuriye - page 92

• Ve keza, terkip ve mürekkebatta görülen
intizam
, o
mürekkebattaki her zerrenin lâyık mevziine konulmasıy-
la hâsıl olmuştur. Binaenaleyh, o zerreleri, aralarındaki
münasebetler bozulmamak şartıyla, lâyık mevkilerine ko-
yabilmek, ancak bütün o mürekkebatı yaratabilecek bir
kudret sahibi'ne hastır.
İşte, zerrattaki intizam ve şu vaziyetin lisanıyla,
(1)
o
ô n
Ñ` r
cn
G *n
G
diyerek
(2)
n
ƒo
g s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B ’ *n
G
’yu okur.
• Ve keza, bir neviden bir ferdin bütün efrattan imti-
yazını temin edecek
teşahhus
ve
taayyününün
kalem-i
kudretle yazılması, bütün nev-i beşerin, meselâ efradının
nazar-ı kudrette meşhut ve melhuz olduğunu istilzam
eder. Çünkü, bir fert, alâmet-i farikası cihetiyle bütün ef-
rada muhalif olacaktır. eğer bütün efrat hazır bulunmaz-
sa, taayyünlerinde, alâmatlarında muhalefetin bulunma-
ması ihtimali vardır. Bu ihtimal ise batıldır. öyle ise, bir
ferdin hâlıkı bir nev’in hâlıkı olacaktır. Ve keza,
bir nev’e
hâlık olabilmek, cinse de hâlık olabilmeye mütevakkıftır
.
en nihayet, iş
n
ƒo
g s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B ’ *n
G
’da nihayet bulur.
• Ve keza, hilkat ve yaratılışın Vacibü’l-Vücud’a isnat
edilmesini, nazarları çok kısa olanlar, baid, garip, külfet-
li olduğunu tevehhüm etmekle, inkârına zehap ediyorlar.
Hâlbuki esbaba isnat edilirse, onların tevehhüm ettikleri
bu’d, garabet, külfet kat kat muzaaf olarak hakikate in-
kılâp eder. Çünkü, Vacib’e daha kolay olur. Meselâ, bir
adamdan birkaç şeyin sudûru, birkaç adamdan bir şeyin
sudûrundan daha ehvendir. Meselâ, bal arısının hilkati,
alâmat:
alâmetler, izler, nişanlar.
alâmet-i farika:
farklılık belirtisi,
işareti.
baid:
uzak, ırak.
batıl:
boş ve manasız olan, gerçe-
ğe uymayan, doğru ve haklı olma-
yan.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
bu’d:
uzaklık, uzak olma.
cihet:
yön.
efrat:
fertler.
ehven:
daha hafif; kolay.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
garabet:
hayret vericilik, gariplik,
tuhaflık.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakikat:
gerçek, doğruluk.
hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
ihtimal:
olabilirlik.
imtiyaz:
başkalarından ayrılma,
farklı olma.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
istilzam:
gerektirme.
kalem-i kudret:
kudret kalemi,
Allah’ın güç ve kuvveti ile yarat-
ması.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
lisan:
dil.
melhuz:
hatıra gelen, umulan,
beklenen, muhtemel olan.
meselâ:
örneğin.
meşhut:
gözle görülen, müşahe-
de olunan.
mevki:
yer, mekân.
mevzi:
yer, mahal, bir şey konu-
lacak yer.
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ayrılık.
muhalif:
zıt, karşıt.
muzaaf:
kat kat, iki misli.
münasebet:
münasiplik, uygun
olma.
mürekkebat:
mürekkep şeyler,
bileşikler, karışımlar.
mütevakkıf:
bağlı olan.
nazar:
bakış, bakış açısı.
nazar-ı kudret:
kudret nazarı,
bakışı.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nevi:
çeşit, tür.
nihayet:
en sonunda.
sudûr:
sâdır olma, meydana
çıkma, çıkma, olma.
taayyün:
meydana çıkma,
belli olma, belirlenme.
temin:
sağlama.
terkip:
bir kaç şeyi birleştire-
rek yeni bir şey meydana ge-
tirme.
teşahhus:
şahıslanma, şahıs
hâline girme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizliğe ve korkuya düşme.
vacib:
varlığı zorunlu tek ya-
ratıcı olan Allah.
vacibü’l-vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vaziyet:
durum.
zehap:
bir fikre veya zanna
kapılma.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
1.
Allah en büyüktür, en yücedir.
2.
O Allah ki, Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 255).
k
aTre
| 92 | Mesnevî-i nuriye
1...,82,83,84,85,86,87,88,89,90,91 93,94,95,96,97,98,99,100,101,102,...528
Powered by FlippingBook