teVHİd denİzİnden
Ka tre
İfade-i Meram
M
alûmdur ki, insan, hasbelkader çok yollara sü-
lûk eder ve o yolda çok musibet ve düşmanlara
rastgelir. Bazen kurtulursa da, bazen de boğulur. Ben de
kader-i İlâhînin sevkiyle pek acip bir yola girmiştim. Ve
pek çok belâlara ve düşmanlara tesadüf ettim. Fakat, acz
ve fakrımı vesile yaparak, Rabbime iltica ettim. İnayet-i
Ezeliye, beni Kur’ân’a teslim edip, Kur’ân’ı bana mual-
lim yaptı. İşte, Kur’ân’dan aldığım dersler sayesinde o
belâlardan halâs olduğum gibi, nefis ve şeytan ile yaptı-
ğım muharebelerden de muzafferen kurtuldum. Bütün
ehl-i dalâletin vekili olan nefis ve şeytanla ilk müsademe
(1)
$Ép
H s
’p
G n
Is
ƒo
b n
’n
h n
?r
ƒn
M n
’n
h o
ôn
Ñr
cn
G *Gn
h *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’n
h ! o
ór
ªn
?r
Gn
h $G n
¿
Én
ër
Ñ
°o
S
kelimelerinde vuku buldu. Bu kelimelerin kalelerinde ta-
hassun ederek, o düşmanlarla münakaşalara giriştim. Her
bir kelimede otuz defa meydan muharebesi vukua geldi.
Bu risalede yazılan her bir kelime, her bir kayıt, ka-
zandığım bir muzafferiyete işarettir.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
belâ:
musibet, sıkıntı.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muhtaç-
lık.
halâs:
kurtulma, kurtuluş, selâme-
te erme.
hasbelkader:
kaderden, kader
icabı.
ifade-i meram:
dilek ve maksadı
ifade etme; kitaplara yazılan ön
söz.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
inayet-i ezeliye:
zaman ve me-
kânla sınırlı olmayan Cenab-ı
Hakkın yardımı, inayeti.
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
katre:
damla.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
muallim:
ders veren, öğretmen.
muharebe:
savaşma, savaş.
musibet:
felâket, belâ.
muzafferen:
muzaffer olarak, üs-
tün gelerek, galip olarak.
muzafferiyet:
muzafferlik, üstün-
lük, düşmana üstün gelme, galibi-
yet.
münakaşa:
tartışma.
müsademe:
çarpışma, çatışma,
vuruşma.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
sevk:
önüne katıp sürme, yönelt-
me.
sülûk:
bir yola girme, bir yol tutup
o yolda terakki mertebelerine de-
vam etme.
tahassun:
kale veya hisara ka-
panma, sığınma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, Allah’ın varlığını, birliğini, den-
gi ve ortağı bulunmadığını kabul
etme.
vekil:
bakan, başkasının yerine ve
adına konuşan.
vesile:
aracı, vasıta.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
1.
Allah, her türlü kusur ve noksanlıklardan uzaktır. Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve
şükür Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilâh yoktur. Allah en büyük ve en yücedir. Ve
günahlardan sakınmak ve ibadetlere güç yetirmek ancak Allah'ın yardımı ile mümkündür.
k
aTre
| 82 | Mesnevî-i nuriye