azasıyla, cevarihiyle hüceyratıyla, zerratıyla, evsafıyla,
ahvaliyle delâlet eder.
Yani bu kâinat ihtiva ettiği bütün envaıyla
(1)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
= ’
;
ve o âlemlerin erkânıyla
(2)
n
ƒo
g s
’p
G n
?p
dÉn
N n
B ’
;
ve o erkânın azasıyla
(3)
n
ƒo
g s
’p
G n
™p
fÉn
°U n
’
;
ve o azanın eczasıyla
(4)
n
ƒo
g s
’p
G n
ôu
Hn
óo
e n
’
;
ve o eczanın cüz’iyatıyla
(5)
n
ƒo
g s
’p
G n
»u
H n
ôo
e n
’
;
ve o cüz’iyatın hüceyratıyla
(6)
n
ƒo
g s
’p
G n
±u
ô°n
ün
ào
e n
’
;
ve o hüceyratın zerratıyla
n
ƒo
g s
’p
G n
?p
dÉn
N n
B ’
;
ve o zerratın tarlası olan esîriyle
(7)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬ '
d p
G n
B ’
söyleye-
rek, bütün envaıyla, erkânıyla, azasıyla, eczasıyla, hücey-
ratıyla, zerratıyla, esîriyle elli beş lisanla vücub-i vücut ve
vahdetine şahadet ve delâlet eder.
Şu lisanların tafsili gelecektir; şimdi icmal ile zikrede-
ceğim. Şöyle ki:
kâinat terkiplerindeki
intizam
, cereyan-ı ahvaldeki
ni-
zam
, suretlerdeki
garabet
, nakışlarındaki
ziynet
, yüksek
hikmetler
, eşyadaki
muhalefet ve mümaselet
, camidatta-
ki
muavenet
, birbirinden uzak olan şeylerdeki
tesanüt
,
hikmet-i amme, inayet-i tamme, rahmet-i vâsia, rızk-ı
âmm, hayatlar, tasarruf, tahvil, tağyir, tanzim, imkân,
Mesnevî-i nuriye | 89 |
k
aTre
ahval:
hâller, durumlar.
aza:
uzuvlar, parçalar.
camidat:
cansızlar; ruhsuz,
sert ve katı maddeler.
cereyan-ı ahval:
gelip geçen,
hâller, durumlar; durumların
akışı.
cevarih:
el, ayak gibi vücut or-
ganları.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şey-
ler.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
1.
Allah'tan başka ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)
2.
Ondan başka yaratıcı yoktur. (Bakara Suresi: 255.)
3.
Ondan başka sâni yoktur.
4.
Ondan başka idare edici yoktur.
5.
Ondan başka terbiye edici yoktur.
6.
Ondan başka tasarruf sahibi yoktur.
7.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 255; Haşir Suresi: 24.)
erkân:
rükünler, esaslar.
esîr:
kâinattaki boşlukları doldu-
ran, havadan hafif olup ısı ve ışığı
nakleden cevher.
evsaf:
vasıflar, nitelikler, özellikler.
garabet:
hayret vericilik, gariplik,
tuhaflık.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hikmet-i amme:
umumî hikmet;
her şeyin alâkalı olduğu İlâhî ga-
ye, kâinattaki umumî ve İlâhî ga-
ye.
hüceyrat:
hücrecikler.
icmal:
kısa anlatma, özetleme, ay-
rıntılara girmeme.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
imkân:
var olması ya da yok ol-
ması noktasında zorunlu olmama.
inayet-i tamme:
tam ve eksiksiz
koruma, yardım.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
lisan:
dil.
muavenet:
yardım.
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ayrılık.
mümaselet:
benzeme, benzeyiş.
nakış:
işleme, süsleme.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
rahmet-i vâsia:
bütün mahlûkatı
içine alan genişlikte ve bol rah-
met.
rızk-ı âmm:
genel ve sonsuz rızık.
suret:
biçim, görünüş, yüz, çehre.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrıntılı
anlatma.
tağyir:
başkalaştırma, değiştirme.
tahvil:
bir hâlden başka bir hale
getirme, değiştirme, dönüştürme.
tanzim:
düzenleme, sıralama, ter-
tipleme.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup ida-
re etme, mülkünü istediği gibi kul-
lanma.
terkip:
birkaç şeyin birleşerek
meydana getirdikleri yeni şey,
sentez.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
vahdet:
bir ve tek olma.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli ol-
mak, olmaması imkânsız olmak,
varlığı zarurî ve vacip olmak.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
ziynet:
süs.