hakikatler, bilbedahe bir mutasarrıf-ı hakîm, kadîr, fail-i
muhtar gibi bütün evsaf-ı kemaliye ile muttasıf bir
Hâlık
’ın vücub-i vücuduna yaptıkları delâleti kâinat
(1)
n
ƒo
g s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B ’ *n
G
ile tebliğ ediyor.
• Ve keza, kâinatın ihtiva ettiği bütün enva ve ecza ve
zerratı istilâ eden
hudus
, bir
Muhdis
ve bir
Mûcid’
i iktiza
eder.
• Ve keza, kâinat, bütün eczasıyla beraber gayr-i mü-
tenahi eşkâl ve vaziyetlere kabiliyeti, ihtimali, imkânı
varken, bu şekl-i hazıra girmesi, elbette bir
Hâlık-ı Vaci-
bü’l-Vücud’
un ihtiyâr, irade ve tercihiyle olmuştur.
• Ve keza, büyük bir fakr u ihtiyaçta bulunan kâinatın
enva ve eczasına lâzım olan işlerini, hacetlerini evkat-ı
münasipte
(2)
r
Öp
°ùn
à`r
ën
j n
’ o
år
«n
M r
øp
e
ifa ve is’af etmek, bir
Rezzak-ı Kerîm
’in vücub-i vücuduna delâlet eder.
• Ve keza, kâinat umumî ve hususî, maddî ve manevî
pek büyük ihtiyaçlar içindedir. gerek vücuduna ve gerek
bekasına lâzım şeyleri, işleri görmekten âcizdir. Bu gibi
matlûplarının şuuru olmaksızın, yerine getirilmesi, elbet-
te
Rahman-ı Rahîm
ve
Vacibü’l-Vücud
bir
Sâni-i Hakîm
tarafındandır.
• Ve keza, kevn ve vücutta imkân, kesret, infial mer-
tebeleri vardır. İmkân mertebesi, vücup mertebesine ba-
kar ve onu istilzam eder. kesret mertebesi, vahdet mer-
tebesine nazırdır, onu iktiza eder. İnfial mertebesi failiyet
Mesnevî-i nuriye | 99 |
k
aTre
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr ola-
rak.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
eşkâl:
biçimler, suretler, şekil-
ler, tarzlar.
evkat-ı münasip:
münasip,
uygun vakitler.
evsaf-ı kemaliye:
olgunluk
vasıfları.
fail-i muhtar:
istediğini ya-
pan, kendi iradesiyle faaliyet-
te bulunan, hakikî müessir.
fakr u ihtiyaç:
yoksulluk ve
muhtaç oluş.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, so-
nu olmayan, nihayetsiz.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden.
Hâlık-ı vacibü’l-vücud:
her
şeyi yoktan var eden ve varlı-
ğı zorunlu olan Allah.
hudus:
sonradan meydana
gelme, yok iken var edilme.
hususî:
özel.
ifa:
bir işi yapma, yerine getir-
me.
1.
O Allah ki, Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 255.)
2.
Umulmadık bir tarzda.
is’af:
kabul etme, yerine getirme.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
infial:
oluş, başkasının fiiliyle
meydana geliş.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
istilâ:
kaplama, yayılma.
istilzam:
gerektirme.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
Kadîr:
sonsuz kudret sahibi olan
ve her şeye gücü yeten Allah.
kesret:
çokluk.
kevn:
olma, oluş.
keza:
böylece, aynı şekilde.
maddî:
madde ile alâkalı, cismanî.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
matlûp:
talep edilen, istenilen
şey.
mertebe:
derece, basamak.
Mûcid:
yaratan, yoktan var eden.
Muhdis:
ihdas eden, yeniden çıka-
ran, önceden olmayan bir şeyi ya-
pan, icat eden, kuran.
mutasarrıf-ı hakîm:
her şeyin
idare ve tanzimi elinde olan, her
şeyi hikmetle tasarruf eden Allah.
muttasıf:
vasıflandırılan, sıfatla-
nan.
nazır:
nazar eden, bakan.
rahman-ı rahîm:
Rahman ve Ra-
hîm olan Allah; dünya ve ahirette
yarattıklarına sonsuz rahmet, şef-
kat ve merhametiyle muamele
eden Allah.
rezzak-ı Kerîm:
ikram sahibi olan
rızık verici; Cenab-ı Hak.
sâni-i Hakîm:
hikmet sahibi olan,
her şeyi sanatla ve hikmetle yara-
tan Allah.
şekl-i hazır:
var olan şimdiki şe-
kil, biçim.
şuur:
bilinç.
tebliğ:
ulaştırmak, bildirmek.
tercih:
seçme, seçim.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
vacibü’l-vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlığı-
na bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah (c.c.).
vahdet:
birlik ve teklik.
vaziyet:
durum.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli ol-
mak, olmaması imkânsız olmak,
varlığı zarurî ve vacip olmak.
vücup:
vacip ve lüzumlu olma,
gereklilik.
vücut:
var olma, varlık.
zerrat:
zerreler, atomlar.