Mesnevi-i Nuriye - page 101

muttasıf bir Hâlık’ın vücub-i vücut ve vahdetine delâlet
ve şahadet eder. evet, kâinat o Hâlık’ın nurunun gölge-
si, esmasının tecelliyatı, ef’alinin âsârıdır.
Arkadaş!
kâinatın, şu geçen hakikatlerin lisanıyla söylediği
(1)
n
ƒo
g s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B ’ *n
G
, delâiliyle
(2)
$Ép
H s
’p
G n
Is
ƒo
b n
’n
h n
?r
ƒn
M n
’ı is-
pat eder.
Ve keza
(3)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’ o
¬s
fn
G r
ºn
?`r
YÉn
a
hakikati,
(4)
$G o
?ƒo
°Sn
Q l
ós
ªn
` o
?
’ı
istilzam ediyor;
$G o
?ƒo
°Sn
Q l
ós
ªn
` o
?
da imanın beş rüknünü
tazammun ettiği gibi, sıfât-ı rububiyete de mazhar ve
mir’attır. Bu sırra binaendir ki,
$G o
?ƒo
°Sn
Q l
ós
ªn
`` o
?
imanın
mizan ve terazisinde,
(5)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
ile karin ve muvazi ol-
muştur.
nübüvvet, sıfât-ı rububiyete nazır ve mazhar olduğun-
dan, umumî bir camiiyete maliktir. Velâyet ise, hususî ve
cüz’îdir. Aralarındaki nispet,
(6)
n
Ú/
ªn
dÉn
©r
dG t
Ün
Q
ile
(7)
»
u
H n
Q
arasındaki nispet gibidir ki, birisinde izafe umumîdir, öte-
kisinde hususîdir. Veya arzdan arşa olan miraçla secde-
deki miraç arasında veya Arş ile kalb arasındaki nispet
gibidir.
Arkadaş!
Şu yüksek olan matlûba zikrettiğimiz bürhanlar, mat-
lûbu ihata eden bir dairedir. Matlûp olan vücub-i vücut ve
Mesnevî-i nuriye | 101 |
k
aTre
Arş:
Cenab-ı Hakkın isimleri-
nin tam tecelli ettiği en yüce
makam.
arş:
göğün en yüksek katı.
arz:
yer, dünya.
âsâr:
eserler.
binaen:
–den dolayı, bu se-
bepten.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve
ihata edicilik.
cüz’î:
küçük, az; bütüne ait ol-
mayan, özel.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat
vasıtaları.
1.
O Allah ki, Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 255.)
2.
Günahlardan sakınmak ve ibadetlere güç yetirmek ancak Allah'ın yardımı ile mümkündür.
3.
Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)
4.
Muhammed, Allah'ın resulüdür.
5.
Allah’tan başka ilâh yoktur.
6.
Âlemlerin Rabbi.
7.
Benim Rabbim.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
ef’al:
fiiller, işler.
esma:
adlar, isimler.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden.
hususî:
özel.
ihata:
kuşatma, içine alma.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
sağlam ve dayanıklı hale
getirme; doğruyu delillerle göster-
me.
istilzam:
gerektirme.
izafe:
isnat etmek, dayandırmak.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
karin:
yakın; arkadaş.
keza:
böylece, aynı şekilde.
lisan:
dil.
malik:
sahip.
matlûp:
talep edilen, istenilen
şey.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
miraç:
en yüksek makam.
mir’at:
âyine, ayna.
mizan:
terazi, ölçü.
muttasıf:
vasıflandırılan, sıfatla-
nan.
muvazi:
paralel, bir yönde ve ay-
nı açıklıkta bulunan veya uzanan,
birbirine denk.
nazır:
nazar eden, bakan.
nispet:
oran, ölçü.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nübüvvet:
nebilik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
rükün:
esas, kaide, prensip.
sıfât-ı rububiyet:
rububiyet sıfat-
ları; Cenab-ı Hakkın her şeyi terbi-
ye ve idare etme, besleyip yetiş-
tirmesiyle ilgili sıfatlar.
sır:
gizli hakikat.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma, içinde bulundurma.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
vahdet:
birlik ve teklik.
velâyet:
velîlik, ermişlik, Allah
dostluğu.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli ol-
mak, olmaması imkânsız olmak,
varlığı zarurî ve vacip olmak.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
1...,91,92,93,94,95,96,97,98,99,100 102,103,104,105,106,107,108,109,110,111,...528
Powered by FlippingBook