Mesnevi-i Nuriye - page 100

mertebesine mütevakkıftır. Bu mertebeler arasındaki is-
tilzam, bizzarure
Vacib, Vahid, Fa’al
bir Hâlık’ı iktiza ve
istilzam eder.
• Ve keza bakıyoruz ki, kâinatta herhangi bir şey,
hadd-i kemale vasıl olmayınca, hareket etmekten dur-
muyor. kemaline vasıl olduğu zaman, hareketi terk edip
sükûnda oturur. Bundan anlaşılıyor ki, vücut kemali is-
ter; kemal de sübutu iktiza eder. öyle ise, vücudun vücu-
du kemal iledir; kemalin kemali de devam ile olur. öyle
ise, bir
Vacib-i Sermedî, Kâmil-i Mutlak
var ki, mümki-
natın bütün kemalâtı, onun nur-i kemalinin cilvelerine
birer gölgedir. öyle ise, Cenab-ı Hak zatında, sıfâtında,
ef’alinde kâmil-i mutlaktır.
• Ve keza, her şeyin bâtını zahirinden daha lâtif daha
şeffaftır. Bu ise, sâniin o şeyden hariç ve baid olmama-
sına delâlet eder. o şeyin sair eşya ile nizam ve muvaze-
nesinin, sânii tarafından temin edildiği cihetle de, sâniin
o şeyde dâhil olmamasını iktiza eder. öyle ise, bir mas-
nuun zatına bakılırsa, sâniin ilim ve hikmeti görünür.
gayrisiyle birlikte bakılırsa, sâniin fevka’l-küll bir sem’ ve
basara malik olduğu görünür. Bu hakikatten anlaşıldı ki,
sâni-i Âlem, âlemde dâhil olmadığı gibi, âlemden hariç
de değildir. İlmi ve kudreti ile her şeyin içinde olduğu gi-
bi, her şeyin fevkindedir. Bir şeyi gördüğü gibi, bütün eş-
yayı da beraber görür.
Bu hakikatler, kavz-i kuzeh renkleri gibi macun, bir ta-
kım nuranî ayetlerdir. kâinat bütün evsaf-ı kemaliye ile
âlem:
dünya, cihan; bütün yaratıl-
mışlar.
ayet:
Allah’ın varlığına delâlet
eden şey.
baid:
uzak, ırak.
basar:
görme.
bâtın:
görünmeyen taraf, iç kısım.
bizzarure:
zarurî olarak, ister iste-
mez, mecburen.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli, görüntü.
dâhil:
girme, içinde olma.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
ef’al:
fiiller, işler.
evsaf-ı kemaliye:
olgunluk vasıf-
ları.
Fa’al:
durmaksızın ve durmaya ih-
tiyaç duymaksızın faaliyet göste-
ren Allah.
fevka’l-küll:
hepsinin üstünde.
fevkinde:
üstünde.
Gayr:
başka, diğer.
hadd-i kemal:
olgunluk haddi,
mükemmellik sınırı.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden Allah.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
ilim:
bilme, bilgi.
istilzam:
gerektirme, lüzumlu kıl-
ma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kâmil-i mutlak:
tam, noksansız,
eksiksiz, tam mükemmel.
kavz-i kuzeh:
gökkuşağı.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
k
aTre
| 100 | Mesnevî-i nuriye
mükemmellikler.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lâtif:
hoş, güzel ve nazik.
macun:
hamur kıvamında ge-
liştirilmiş madde, karışım.
malik:
sahip.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
mertebe:
derece, basamak.
muvazene:
denge, ölçü.
mümkinat:
yaratılanlar,
mümkün olanlar, imkân dahi-
lindekiler, olabilir şeyler.
mütevakkıf:
bir şeye bağlı
olan, bir şeyin üzerinde duran.
nizam:
düzen, tertip; düzgün-
lük.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
nur-i kemal:
olgunluk, mü-
kemmellik ışığı, aydınlığı.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sâni-i Âlem:
dünyayı sanatla
yaratan Allah.
sem’:
işitme.
sıfât:
nitelikler, özellikler, va-
sıflar.
sübut:
.
sükûn:
sakinlik, durgunluk,
hareketsizlik.
şeffaf:
saydam.
temin:
sağlama.
vacib-i sermedî:
daimî ve
varlığı zorunlu olan Allah.
vacip:
varlığı zatında gerekli
olan Allah.
vahid:
zatında ve sıfatlarında
tek ve yegâne olan.
vâsıl:
ulaşan, erişen, kavuşan.
vücut:
var olma, varlık.
zahir:
dış yüz, görünüş.
zat:
kendi, asıl, öz.
1...,90,91,92,93,94,95,96,97,98,99 101,102,103,104,105,106,107,108,109,110,...528
Powered by FlippingBook