Mesnevi-i Nuriye - page 93

kudret-i İlâhiyeye isnat edilmezse, nihayetsiz müşkülât
olur.
Maahaza, vahidin kesrete yaptığı vaziyet ve maslaha-
tı, kesret çok meşakkatlerden sonra yapabilir. Meselâ,
bir kumandanın pek çok neferlere verdiği intizam vazi-
yeti, o neferlere verilse, sühuletle yapamazlar. demek
Hâlık-ı Vahid’e yapılan isnatta, zahiren bu’d ve garabet
varsa da, esbap ve kesrete edilen isnatta muzaaf olarak
müteselsil muhaller vardır. Şöyle ki:
3
Her bir zerrede, Vacibü’l-Vücud’un sıfatlarını farz
etmek lâzım geliyor. Çünkü nakıştaki kemal, sanattaki
hüsün, o sıfatları ister.
3
Hem, şirketi kabul etmeyen Vücup hakkında gayr-i
mütenahi şeriklerin farzı lâzımdır.
3
Hem, her bir zerrenin bütün zerrelere hem hâkim-i
mutlak, hem mahkûm-i mutlak olması lâzım geliyor.
Çünkü, nizam ve intizam öyle ister.
3
Hem, her bir zerrede ihatalı bir şuur, tam bir ilim lâ-
zımdır. Çünkü, zerreler arasında tesanüt ve muvazene
vardır. Bu tesanüt ve muvazene ise ilim ile olur.
İşte, eşyayı esbaba isnat etmekte bu kadar muhaller
vardır. Amma sahib-i hakikî olan Vacibü’l-Vücud’a isnat
edildiği vakit, o zerreler şöyle bir vaziyete girerler ki:
Şemsin cilvelerine, timsallerine, lem’alarına mazhar
olan su katreleri gibi, kudret-i ezeliyenin nuranî tecellisi-
ne, cilvelerine, lem’alarına o zerreler de mazhar olup,
Mesnevî-i nuriye | 93 |
k
aTre
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
meselâ:
örneğin.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
muhal:
imkânsız.
muvazene:
denge, ölçü.
muzaaf:
kat kat, iki misli.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
müteselsil:
teselsül eden, birbiri-
nin ardı sıra, zincirleme giden.
nakış:
işleme, süsleme.
nefer:
asker, er.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
sahib-i hakikî:
bir şeyin gerçek
sahibi, maliki.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sühulet:
kolaylık.
şems:
güneş.
şerik:
ortak.
şirket:
ortaklık.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyice
idrak etme, anlayış.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
timsal:
örnek, numune.
vacibü’l-vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlığı-
na bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vahit:
yalnız, tek, bir.
vaziyet:
durum.
vücup:
vacip ve lüzumlu olma,
gereklilik.
zahiren:
görünüşte.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
amma:
ama, lakin, ancak.
bu’d:
uzaklık, uzak olma.
cilve:
tecelli, görüntü.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
farz:
bir netice elde etmek
için gerçek olarak kabul edi-
len bir tahminde bulunma.
farz:
ispatsız ve kanıtsız kabul.
garabet:
hayret vericilik, ga-
riplik, tuhaflık.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, so-
nu olmayan, nihayetsiz.
hâkim-i mutlak:
hiç bir şekil-
de hâkimiyetine sınır konul-
mayan tam hüküm sahibi.
Hâlık-ı vahid:
bir ve tek olan
yaratıcı, Allah.
hüsün:
güzellik.
ihatalı:
kuşatıcı.
ilim:
bilme, bilgi.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
isnat:
dayandırma, mal etme,
bir şeyi bir kimseye ait göster-
me.
katre:
damla.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
kesret:
çokluk.
kudret-i ezeliye:
ezele ait
kudret, başı-sonu olmayan
sonsuz İlâhî kudret, kuvvet.
kudret-i ilâhiye:
Allah’ın kud-
reti, Allah’ın kudretiyle yaptı-
ğı işler, fiiller, tasarruflar.
kumandan:
komutan.
lem’a:
parıltı.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
mahkûm-i mutlak:
kayıtsız,
şartsız hüküm giymiş, kesin
hükümlü.
maslahat:
uygun iş, faydalı iş.
1...,83,84,85,86,87,88,89,90,91,92 94,95,96,97,98,99,100,101,102,103,...528
Powered by FlippingBook