• Ve keza, kâinatın bütün ecza ve zerratına tecelli
eden esma-i İlâhiye arasındaki tesanüt, yani birbirine da-
yanarak tecelli ettikleri bir temazüç, yani elvan-ı seb’a gi-
bi birbiriyle memzuç olarak eşyayı cilvelendirdikleri eser-
leri bir olduğu gibi, müsemmalarının da
Vahid
,
Ehad
ol-
duğuna şahadet eder. Ve bu şahadet lisanıyla, kâinat,
(1)
n
ƒo
g s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B ’ *n
G
diyerek ilân ediyor.
• Ve keza, kâinatın, küllî ve cüz’î ihtiva ettiği bütün ec-
zasını istilâ eden bir
hikmet-i amme
görünür. Ve bu hik-
met-i amme, kasıt, şuur, irade, ihtiyâr sıfatlarını tazam-
mun ediyor. Bu sıfatlar, bir
Hâkim-i Mutlak’
ın vücub-i
vücuduna delâlet eder. Çünkü, kâinat, mef’ul ve münfa-
ildir. Mef’ul failsiz olamadığı gibi, mef’ulün camit bir
cüz’ü de fail olamaz.
• Ve keza, kâinat sahifesinde bir
inayet-i tamme
par-
lıyor. Bu inayet, tazammun ettiği hikmet, lütuf, tahsin sı-
fatlarıyla, bir
Hâlık-ı Kerîm
’in vücub-i vücuduna delâlet
eder. Çünkü, in’am ve ihsan, mün’im ve muhsinsiz ola-
maz.
• Ve keza, kâinatı müştemilâtıyla beraber içine alan
pek geniş bir
merhamet
görünüyor. Bu merhamet, rah-
met, hikmet, inayet, in’am gibi çok sıfatları tazammun
ediyor. Bu sıfatlar, bir
Rahman-ı Rahîm
’in vücub-i vücu-
duna şahadet eder. Çünkü, sıfat mevsufsuz olamaz.
• Ve keza, zevi’l-hayat ve canlı mahlûkata tevzi edilen
bir
rızk-ı âmm
vardır. Ve bu rızık sıfatı, geçen sıfatları
Mesnevî-i nuriye | 97 |
k
aTre
camit:
ruhsuz, cansız.
cilve:
tecelli, görüntü.
cüz:
kısım, parça.
cüz’î:
küçük, az; bütüne ait ol-
mayan, özel.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
ehad:
zatı tek olan Allah.
elvan-ı seb’a:
yedi renk.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
fail:
fiili işleyen, yapan, tesir
eden.
Hâkim-i Mutlak:
hiç bir şekil-
de hâkimiyetine sınır konul-
mayan tam hüküm sahibi.
Hâlık-ı Kerîm:
her şeyi bol ik-
ram ile yaratan, cömert ve ih-
sanı bol olan yaratıcı, Allah.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hikmet-i amme:
umumî hik-
met; her şeyin alâkalı olduğu
İlâhî gaye, kâinattaki umumî
ve İlâhî gaye.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
in’am:
nimet verme, nimet-
lendirme, ihsan etme.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i tamme:
tam ve ek-
1.
O Allah ki, Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 255.)
siksiz koruma, yardım.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
istilâ etme:
ele geçirme, kaplama,
yayılma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kasıt:
bir işi bile bile, isteyerek
yapma.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ihsan.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
mef’ul:
işlenmiş, yapılmış.
memzuç:
birbirine karışmış, bir
araya gelmiş.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, esirgemek.
mevsuf:
vasıflanmış, nitelenmiş.
muhsin:
ihsan eden, iyilik yapan,
bağışta bulunan.
münfail:
tesir ile harekete geçen,
yapılan fiilden tesir gören.
mün’im:
nimet veren, ikram
eden, Allah.
müsemma:
isimlendirilmiş, ad ve-
rilmiş.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
rahman-ı rahîm:
Rahman ve Ra-
hîm olan Allah; dünya ve ahirette
yarattıklarına sonsuz rahmet, şef-
kat ve merhametiyle muamele
eden Allah.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan ettiği
nimetler.
rızk-ı âmm:
genel rızık, umumî lü-
tuf ve ihsan.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
şuur:
bilinç.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma, içinde bulundurma.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
temazüç:
karışım, bileşim.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
tevzi:
dağıtma, herkese payını
verme.
vahid:
zatında ve sıfatlarında tek
ve yegâne olan Allah.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli ol-
mak, olmaması imkânsız olmak,
varlığı zarurî ve vacip olmak.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri, can-
lılar.