Mesnevi-i Nuriye - page 76

semeresi mevcut olduğu gibi, tohumunda da semere
mevcuttur. Ve keza, vücuttan çıkmış pek çok şeyler, in-
sanın kuvve-i hafızasında mevcut kalır.
İşte bu misallerden, hıfz ve hafîziyet kanunu ne dere-
ce ihatalı olduğu anlaşıldı.
Evet, Bu Mevcudatın Sahibi, pek büyük bir ihtimam-
la, mülkünde cereyan eden her şeyi taht-ı hıfz ve muha-
fazasına almıştır; ve hâkimiyetinin muhafazası için son-
suz bir dikkati vardır ve rububiyetinde tam bir intizam ve
saltanat vardır ki, edna bir hâdiseyi, adî bir hizmeti yazar
ve yazdırır. İşte bu derece ihatalı, ihtimamlı bir hıfz ka-
nunu, elbette âlem-i ahirette yapılacak bir divan-ı muha-
sebata bakar. Şu muhafaza kanunu, bütün eşyada cari
olduğu gibi, mahlûkatın en eşrefi olan insana da şamil-
dir. Çünkü, insan Cenab-ı Hakkın rububiyetine ait şuu-
nat ve ahvaline şahittir ve mahlûkatın cemaatleri içinde
Allah’ın birliğine dellâldır ve mevcudatın tesbihatına mü-
şahit ve hilâfet-i kübra ile tekrim ve teşrif edilmiştir. İn-
san, bu keramete, bu şerefe nail olduğu hâlde, kendisini
başıboş ve gayr-i mes’ul zannetmesin. Onun da divan-ı
muhasebatta pek karışık hesapları vardır; ondan kurtul-
duktan sonra müstahak olduğu yere gidecektir.
evet, kudret-i ezeliyeye nispetle, ölümden sonra haş-
rin gelmesi, güzden sonra baharın gelmesi gibidir. evet,
nebatat gibi, insanın da bir güzü bir de baharı vardır.
evet, geçmiş zamanda vukua gelmiş olan mu’cizat-ı kud-
ret, sâniin bütün imkânat-ı istikbaliyeye kadir olduğuna
kat’î şahit ve bürhanlardır.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cari:
cereyan eden, akan, işleyen.
cemaat:
topluluk.
cereyan:
olma, meydana gelme.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
divan-ı muhasebat:
hesapların
görüleceği divan, daire.
edna:
en aşağı, en basit, en kü-
çük.
eşref:
en şerefli, daha şerefli, en
iyi, en güzel.
gayr-i mes’ul:
mes’uliyet ve so-
rumluluğu olmayan.
güz:
sonbahar.
hâdise:
olay.
hafîziyet:
Cenab-ı Hakkın her
mahlûkun başına gelecek vaziyet-
leri ve başından geçenleri muha-
faza etme sıfatı.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hükme-
diş, egemenlik.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hıfz:
saklama, koruma, muhafaza
etme.
hilâfet-i kübra:
en büyük halife-
lik.
ihatalı:
kuşatıcı.
ihtimam:
dikkat ve özen göster-
me.
imkânat-ı istikbaliye:
gelecekte
olabilecek her şey.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
kadir:
bir işi yapmaya gücü yeten,
kuvvet sahibi olan.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
keza:
böylece, aynı şekilde.
l
âsiYYemalar
| 76 | Mesnevî-i nuriye
kudret-i ezeliye:
ezele ait
kudret, başı sonu olmayan
sonsuz İlâhî kudret, kuvvet.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü,
yeteneği; bellek gücü.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahlûklar.
misal:
örnek.
mu’cizat-ı kudret:
kudret
mu’cizeleri.
muhafaza:
koruma.
müstahak:
hak eden, hak et-
miş.
müşahit:
gözlemci.
nail:
kavuşan, ulaşan, eren.
nebatat:
bitkiler.
nispet:
kıyaslama.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın
her zaman, her yerde, her
mahlûka muhtaç olduğu şey-
leri vermesi, onu terbiye et-
mesi ve idaresi altında bulun-
durma vasfı.
saltanat:
sultanlık, padişahlık,
hükümdarlık.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
semere:
meyve, yemiş.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler,
hâller; işler.
taht-ı hıfz ve muhafaza:
mu-
hafaza ve koruma altında.
tekrim:
hürmet, saygı göster-
me, ululama, yüceltme.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
teşrif:
şereflendirme, şeref
verme.
vuku:
olma, meydana gelme.
1...,66,67,68,69,70,71,72,73,74,75 77,78,79,80,81,82,83,84,85,86,...528
Powered by FlippingBook